Pazartesi, Haziran 19, 2006

Düzgün

        Düzgün bir ilişki mi istediğin yoksa aşk mı? ikisini birden yaşamanın imkansız gibi bişey olduğunun farkındasın di mi? Sonuçta bir tarafında sana yarım yamalak bir aşkı verebilecek bir insan, diğer tarafında sana zaman zaman heyecan veren, genelde mutlu hissettiren bir ilişki var, ama sevmiyorsun onu şu anda... İstediğini biliyor musun? İstediğini bilmeyenler topluluğunda sen benim sevdiğim olarak biliyor musun? Yoksa sen de sadece istiyor musun? Bazen değerini bilmek gerekir ilişkinin ve kafana takarsın “değer bilmek” olgusuna ama bilinecek değeri yoktur bunu görmek istemezsin, sadece tutunacak bir daldır istediğin sana ağaç teklif etsemde... Tamam anlıyorum seni, bazen dal da olsa tutunduğun, değerini bilmek lazım, anladım, biliyorum “değerini bilmek” olgusunu; ama şikayetlenme artık diğerleri gibi, “dalımdan memnunum ben, sen riske girilecek bir ağaç değilsin ama bu dal senin gibi bir ağaçtan çok daha fazlası benim için” de, anlarım seni, ne zaman anlamaktan kaçtım senin gibi, ne zaman?

        Sevmek mi daha önemli olan sevebilmek mi, karşılığı mümkünse, kimse biliyor mu cevabını, bilen varsa söyler mi? yoksa sadece halının altında mı kalacak, onun yeri orası mı? Korkak mıyız aslında fazlasıyla, yada çok mu kabullendik, yerimizde oturuyoruz birşey yapmadan? Sonuna kadar yalvartmaz mı aşk oysa ki, neden hala oturuyoruz, emin olmak istiyoruz, yada aşkımıza hükmeymeye çalışıyoruz?

        Herşeye rağmen sevebilmek güzel! Bilmediğim sevilmemenin acısını dindirecek kadar güzel mi, yada farkında bile olunmamanın?!?

Pazar, Haziran 18, 2006

küvet

        Şöle güzel bir küvetim olsun istiyorum, içini suyla doldurup, saatlerce içinde uzanmak istiyorum, bütün vücudum buruş buruş olana kadar. Yanımda şerep ve içeriden gelen sakin bir müzik. Daha ne isterim ki!!! Aslında bir sürü şey daha isterim, şımarık adamım ben!!!

Boşluk

        Okulun bitmesi galiba hiç iyi birşey olmadı! Yapacak şeylerin bitmesiyle düşünecek şeylerin bitmesiyle beraber, yeniden bazal metabolizma ile yaşamaya başladım, minimum para ile ve minimum enerji ile yaşamaya devam ediyorum. Aklımda aslında yine bir ton şey var ama hiç birisini oturup düşünmek istemiyorum, kendimi yorgun hissediyorum zaten.

        Okul biter bitmez (portfolyoyu da teslim edince) fasıl şeklinde bir eğlence ardından, Bodrum ve hemen ardından İstanbul’a gittim. Sadece Bodrum’a gidiş bile yazacak bir sürü şey çıkartırken bu sefer bu kadar dolanmış olmama rağmen yazacak bir şeyler bulamıyorum. Evet, aslında düşününce az şey yapmadım ama sadece yaptıklarımı yazmak istemiyorum, tahminen bu hızlı yolculuk bana hiç bir şey katmadı; ya da kattı ama henüz farkında değilim. Birisiyle muhabbet edince tek anlattığım, kontrolsüz içilmiş 6-7 duble rakıdan sonra hayal meyal hatırladıklarım. Oysa ki ardından İstanbul’da 6 senedir görmediğim bir arkadaşımı gördüm, ama sanki daha dün görmüşüm gibiydi, yani anlatacak çok da şeyimiz yoktu, galiba bu internetin getirdiği birşey, oysa ki görsek de birbirimizi konuşmuyorduk internette, hani konuşacakları burada rezil etmeyelim diye ama yine de pek bişeyden konuşmadık, sanki onun da benim de hayatımda hiç bir şey değişmemiş gibiydi. Aslında bi de en son neler bildiğimizi bilmememiz işi karıştıran, sonuçta ona bişey anlatacağım zaman, hikayenin içinde geçen karakterlerle tanışıp tanışmadığını vs. hiç birşeyi hatırlamıyorum o yüzden bazen anlattığımda kafa karışıklıklarına neden oluyorum ya da anlatırken “sen ... ile tanışmış mıydın?” diye sormaktan hikaye devamlılığını yitiriyor filan... Her neyse sonuçta adam akıllı görüşemedik bile, galiba sıkıldı veya aklında bi sürü şey vardı yapacağı, ikinci gün aradı “geliyorum abi” dedi ama bunu 5 kere yaptıktan sonra bi daha aramadı... En keyifli zamanı yine Işın teyzemin yanına gidince yaşadım, muhabbet filan şeklinde, bir yandan yetiştirmesi gereken sandaletlere yardımcı olmaya çalıştım, bir yandan anlattım durdum... Ve ayrıca evi çok güzel bir yerde, deniz manzaralı, istanbul manzaralı filan ama ayrıca İstiklal’de yani şahane...

        Yazının gidişatından da anlayacağınız gibi, keyifli bir 4 gün oldu ama anlatmak için sıkıcı...

        Şimdi evimdeyim, sabahtan beri yatağımda bazen uyuyarak bazen, film izleyerek zaman geçiriyorum, özlemişim evimi yatağımı ve yorulmuşum iyi geldi. Bu arada yapacak iş de aslında az değil, neyse bugünü üşengeçlikle geçirdim artık, yarın ola hayrola

        Aslında bir an önce sanatsal faaliyetlerle uğraşmaya kaldığım yerden devam etmek istiyorum, hatta şu atölye işiyle uğraşmaya başlamalıyım şimdiden, umarım yarın kıçımı kaldırıp evden adımımı atarım, olmasa bile evdeki bütün işleri hallederim umarım...

Cumartesi, Haziran 10, 2006

zaman geçmedi!

        Bugün bir türlü zaman geçmek bilmedi! Termosifon için gelecekler diye dışarı da çıkamadım, sonuçta gelmediler, zaten gelcem diyip gelseler türkiye düzelecek gerçekten! Ama yok işte gelmediler, zaten geleceklerine de inanmamıştım, ne kadar boktan bir toplumda yaşıyoruz! Resmen dakikaları sayıyorum geçsin gitsinler diye, sürekli saate bakıyorum, aslında yapacak çok şey var evde ama yapasım yok! Gezi planlarımı bugün iptal ettim, olursa sevinirim ama artık olması için kasmıycam, belki o yüzden yapmam gerekenleri yapmıyorum, bütün bir yaz boyunca yapmak için zamanım olacak diye. Cılkını çıkartıcam galiba ilk seneden izmir’in de ve 4. senenin sonunda artık nefret ediyor olucam anlaşılan.

        Çok iyi bir fikir geldi birisinden, kendi yapacağı bişeydi ama ben yüzsüz gibi ortak çıktım planına. Buraya yazsam mı yazmasam mı kararsızım aslında! Neyse ya farketmez... Ev haricinde bir yer kiralayıp stüdyo yapmak fikir. Belki yazın onun için uğraşırım. Aslında çok güzel olabilir, yani köhne bir bina kiralayıp, içinde biraz tamir yapıp, çalışılacak bir yer haline getirmek, şövale, çizim masası, kesim için bir mekan yeterli olucak ardından, mutfağa da bir buzdolabı, bir kettle, iki bardak iki fincan! Çok keyifli geldi bu fikir bana... ve ortak olması daha da güzel bir fikir... Işık önemli ama orada yani ışık almayan bir yer sorun olabilir.

        Burak istanbulda hala bildiğim kadarıyla, ama benim ilk önce Bodrum’a gitmem gerekicek sonra da Burak istanbul’dan ayrılabilir her an, amaaan ne biliyim o da bi alakasız zaten... Sonra da gidiyim yaz okuluna yazılıyım sonra her gün bi stüdyo kiralamak için uğraşıyım alsancağa yakın bi yerlerde, yaz sonuna kadar hazır ediyim filan, gerçi bunların hepsi için paraya ihtiyaç var ama.... Aslında içine bi de ışıklar filan yerleştirip foto stüdyosu filan yapabilirim.... Çok güzel bir yer haline gelebilir 4 sene sonunda.... Ondan sonra bütün işleri orada hallederiz, ben, o ve sonradan kim dahil olmak isterse.... O zaman maddi külfetide azalır... Her neyse şimdilik sadece bir fikir aşamasında... bakalım zamanla nasıl olacak görüceeez...

        Artık bitsin istiyorum bugün, bi de yıkanmak adam akıllı sıcak suyla...

Perşembe, Haziran 08, 2006

Arkadaş!

        Önce yazdım sonra hiç olmayan birşey oldu ve MacJournal kapandı, kaydetmeden yazıyı. Açtığımda yazı yoktu, sinir oldum elim ayağım titredi resmen bi daha yazarken bu yazıyı. İlki gibi güzel olmadı, ilk yazdığım çok hoşuma gitmişti, ama şimdiki daha çok başkasının yazısını okumuşta aklımda kaldığınca tekrar yazmışım gibi geliyor...

---------------------------

        Bir bir buçuk ay önce bir arkadaş edindim, o da beni edindi tabi. Normal arkadaşlıklarımdan farklı bir arkadaşlık, hani filmlerde çocukken yan komşunuzdur ve beraber büyürsünüz; bir veya bir buçuk aylık bir şekli bu. Onu çok seviyorum, o da beni çok seviyor biliyorum, benim sevdiğim gibi; sevgili gibi değil, ya da dost kadar yakın değil, herhangi bir arkadaş kadar da az değil. Sanki üç bacaklı masa gibi her satıhta ayakta duracakmışcasına, hepsinin arası, hepsinden bir parça. Her gün şükrediyorum onun varlığına, onun da dile getirdiği gibi...

        Baccal’ın sayfasına yazdığım gibi, mumla arıyorum ilk üniversite yıllarımı, 1. ve 2. senemi, geçmiş hayatımdaki üniversitedeki. Sanki burada başladığım gibi bitiriyormuşum, bişeyler kısırmış gibi. Yine de hakkını yememek lazım buranın ve ikinci hayatımdaki ilk üniversite yılımın, çok güzel şeyler kazandırdı bana, birincisi tabii ki de Nehir (benim kısa sürede dostum olmuş yegane insandır) ve biri de bu arkadaşlık.

Salı, Haziran 06, 2006

okul bitiyor!

        sadece 2 sınav kaldı, bugün ve perşembe! ve ben şimdiden boşluğadüşmüş gibiyim, okul bitince yapmak istediklerimi yaparım umarım yazın.

        Dün çok yoğun bir gündü, Sanat tarihi sınavı, ingilizce sınavı ve final projesi, sunumlarının teslimi vardı. Sunumları bastıracak vaktimiz yoktu, sonuçta herşey pazar günü bittiği için bastırması filan pazartesiye kaldı. bi koşturmaca oldu yani anlayacağınız dün! Şimdiyse evde saat 5te ki sınavın zamanının gelmesini bekliyorum resmen. Gerçi birazdan çıkıcam çünkü evde çalışılmıyo bilindiği gibi. Cebimde param da var (bunu söylemeyeli baya bi zaman olmuştu, artık bu aydan sonra parasal açıdan rahat olucam, baya bi! yani sözümü tuttum, haziranın başlamasıyla parasal problemlerimi aşmış olacaktım.) oturup ağaç altında filan çalışabilirim, hava da sıcak. En son italyanca çalıştığımda ağaç altında heryerim tutulmuştu esintiden, param da yoktu, sadece iki çay içebilmiştim.

        Umarım gerçekleştirebilirim şu inter rail olayını. Gerçi babamlarla Meksika’ya gidersem o zaman iplik söküğü gibi gelir ardı, her yere giderim, ne üşengeçlik ne bir korku kalır geriye.

        Neyse erkenden rehavete kapılmanın bir anlamı yok! Ben yavaştan hazırlanıyım sonra okula aynen elimde italyanca notları vs...

Pazartesi, Haziran 05, 2006

The best of 1th half of 2006

izmir ve diğerleri
pianistim ben (tabi)
sevgi
okuyodum da
eskiden kalanlar 1/2
eskiden kalanlar 2/2
beni tanımak isteyenler için
3gün 3gece
sana
gelecekten anılar
5.yolu anlatıyım
6.genel istanbul gezisi
7.akılda kalanlar
severim -1-
ruh, kalp, mantık
eskimiş
sevgili günlüğüm
huzursuzluğun peşinden
evlilik
neden?
evleniyor

        2006 başından mayısın sonuna kadar yazdığım, kendimce güzel bulduklarımı link haline getirdim. Yeniden okumak isterseniz veya daha yeni zamanlarda girmişseniz siteye tıklayın derim...

        ama şöle bir baktım da çok yazmışım gerçekten. Bugün Muzzy bana hepsini okuyacağını söyledi, ben de gözlerine yazık dedim, aslında best of’ amacı buydu

Converse




Nehir gönderdi! Benim ayakkabımın bana benzemiş hali :p

Pazar, Haziran 04, 2006

Eternal Sunshine Of The Spotless Mind

        İzlemediğim yüzlerce film olmasına rağmen odamda ben yine gittim “Eternal Sunshine Of The Spotless Mind” ı izledim. Çok garip bir film aslında sonuçta çok kötü bir olayı ele almış ama öyle bir yaklaşmış ki insanın içi umutla doluyor. Özellikle benim durumumda! Bazen ben de hafızamı sildirmek istiyorum, aslında ona karşı büyük bir saygısızlık ama bencillik değil mi istiyorum. Sonra birden farkediyorum ki o zaman yine bu boşlukta olucam yani hiç yaşamadığım bir aşk olacak, kötü anlarla beraber güzelleri de gidecek. Filmde de zaten Joel güzel anılara geldiğinde yeniden, farkediyorki kopmak istemediği şeyler bunlar, yaşadığı ne kadar çok güzel şey olduğunu farkediyor. Aslında böyle bir operasyona gerek de yok onu anlamak için, zaten insan zamanla o yoldan geçiyor, geriye doğru unutmaya başlıyor yaşadıklarını, ilk önce son olan kötü şeyleri unutuyor ve güzel şeylere yani daha eski zamanlara geldiğinde sıra 4eliyle sarılıyor o anılarına, elinden geldiğince unutmamaya çalışıyor.

        Ben o zamanlardayım galiba ve unutmak istemediğim şeyler var sürekli aklımda, onu değerli kılan ve yaşadığımız güzel şeyler. Çok da eski şeyler değil zaten en fazla ayrılmadan 1-2 ay öncesi bunlar, ondan önceki kötü şeyleri zaten yazın silmiştim hafızamdan, sadece kalıntıları vardı, vs. Şimdi bu film daha anlamlı geliyor bana... Bir yandan da keşke keseceğimiz bir nokta olsa, yada keşke aklım beni bir yere yönlendirse, hatıramın olmadığı, onu düşünmeden gideceğim....

        İzlememiş olanınız varsa kesin izlesin...

Cuma, Haziran 02, 2006

eski otobüsler

        Eskiden otobüslerde ortadaki kapı, arkdaydı ve ne zaman bir geziye çıkılsa arkada oturmak bir ayrıcalıktı, çünkü o arka beşli her konuda ayrı bir yere sahipti. Diğer koltuklardan yüksek olması, bütün otobüsün gözünün önünde olması, giriş çıkışın hemen ayağının altında olması, zaten o merdiven boşluğuyla arasında sadece demir bir çubuk vardı şimdikiler gibi kocaman bir bar olmazdı. insanlar o merdiven boşluğuna girip kamufle olurlardı, muhabbetler edilirdi, kimse orada onları rahatsız edemeyecek gibi bir imajı vardı, otobüste otobüsten ayrı bir mekan... Sonra bi de arka dizaynı haricinde, altında motor olurdu ve o motorun sesiyle herkes bağırarak konuşurdu, bu da oranın (eğer içki de varsa işin içinde) meyhane havasına bürünmesini sağlardı. Arka lastiklerden sonra olması da sallantıdan bir aktivite katardı. Sürekli canlı kalırdın. Tamam normal şehirler arası yolculuklar için çok kötüydü biliyorum ama bir öğrenci gezisi için biçilmiş bir kaftandı. Şimdikiler çok konforlu, çok soğuk...

        Nerden geldi aklıma o konuya geliyim aslında. Yine rüya gördüm :D. Bu sefer kabus değildi hatta çok güzel bir rüyaydı. Otobüs yolculuğu yapıyordukl bir yerde durmuştuk. Muhabbetler dönüyordu...

-(A) nerde?; diye sordum bir ara
-Galiba aşşağıda o, dedi birisi ileriden.

Sonra ben (A) ya bakmak için otobüsten inerken, hemen arkak kapının önündeki koltukta (B)’yi gördüm yanında hiç tanımadığım siyah saçlı bir kızlda koyu bir muhabbete dalmıştı. Onlara bakarak bir basamak indim ve önüme baktım (A)’da bir basamak çıkmış bir şekilde karşıma çıktı. “(B)nin yanındakini tanıyor musun?“ dedim sesizce o da (A)’nın arkadaşı dedi! o anda karanlıkta yanıldığımı ve onun (A) olmadığını anladım ve ”Ben seni (A) zannettim dedim!.. Sonra otobüsten indim aşşağıya, hemen arkamdan bağırmaya başladı o konuştuğum kız (A) ya, “(A) Özgür beni sen zannetti”. Ardından gülmeler dalga havasında kelimeler, bende gülümseyerek dolaşır adımlarla biraz ileride ki bir kaya parçasına oturdum ve otobüsün durduğu yerin yakınlarındaki kamp alanının kocaman ateşini izlemeye daldım. Bu sırada (A) geldi ve yumuşakça yan bir şekilde kucağıma oturdu, boynuma kollarını sardı, bende elimi belime doladım ve (B)nin yanında ki senin arkadaşınmış, böle yakın muhabbetlerinden rahatsız olmuyor musun dedim? sakin bir sesle o da bana doğru boyun eğdi “ya! Özgür yaa” dedi ve şımarıkça bir ses çıkardı, ama sessizce... Benim kafam o sırada yere doğru bakıyor ve onun nefesini yanağımda hissediyordum ve birden kafamı kaldırdım ve onu dudağından öptüm ama garip bir histi, sanki üzülme canım dermişçesine , arkadaşça bir şeydi. Yine de yanlış anlayacağını düşündüm ve “kusura bakma“ diycektim ama ona kafamı kaldırıp bunu söylemeye yeltendiğimde yine aynı şekilde duruyordu ve ”ama böyle durursan!....“ demeye kalmadan öpüşmeye başladık ve inanılmazdı, ama rüyaların en kötü ve en güzel yerlerinde uyanırsın ya..... Neyse zaten devamı gelseydi, ”Özgür, allah sonunu hayretsin!!!“ derdim uyanınca.... Böyle bittiği için uyandığımda sadece keyfim yerindeydi, gittim yüzümü yıkadım ve sadece aynada bakıp gülümsedim....

*çok kararsız kaldım zaten yazsam mı yazmasam mı diye! Aman diyim! tahminde bile bulunmayın kim olduklarına dair...
**(A) ile (B) duygusal açıdan yakın insanlar, birbirlerinde hoşlanıyorlar filan...

Gizli Özne

Sürekli dönüp dönüp onun yazdıklarını okuyorum. Facebook'ta onun resimlerine bakıp duruyorum, beraber yazışmalarımızı yeniden yeniden...