Cumartesi, Nisan 29, 2006

6.Genel istanbul gezisi

        Güzeldi, ne olduysa, ne yaşandıysa güzeldi. Bu geziyi bi kronolojiye sokmak istemiyorum sadece aklımda kalanlar ve ne sırada kaldıysa...

        Tanıdığım insanlarla tanıştım, içimeki bir ses okula dönünce hiç bu gezi yapılmamış gibi olacak diyor ama değişme ihtimali keyifli olmama yetiyor. Eğlenceliydi, insanlarla dolaşmak gezmek vs. sanki yıllardır tanıyormuşuz birbirimizi gibi davranmak ama ertesi gün hiç tanışmamış gibi kahvaltı salonuna inmek... Galiba bunlar benim suçum, ilgi görmeye alışmışım galiba ve görmediğim zaman göstermiyorum, oysa ki eskiden ilgi görmemin nedeni ilgilenmemdi, ama şimdi ilgilenmekten yorulduğum için yeni insanlarla ilgiyi de haketmeyecek bir durumdayım. Yani herşey benim suçum, soğuk arkadaşlıklar vs. Burada insanlara sanki gruplaşmışız gibi gelsede bence biraz gruplaşmaları yok ettik. Geri döndüğümde bir çıt bile olsa daha eğlenceli olacak ve belki mezun olurken ağlayarak mezun olucaz. Galiba bu gezilerin en önemli kısmı insanlara değer yüklemek, gezinin bittiğine üzülüyorum her ne kadar gece onlarla bir türlü kesişemesek de!

        Yarın okul turu bitiyor ama ben İstanbul’da kalıyorum Sertaç’ın yanında. İstanbul’da kalmak istiyorum gerçekten ama bir yandan da geldiğim bu grubu terketmek istemiyorum, üzülüyorum... Belki de yalnızlık hissimin yavaş yavaş kaybolmaya başladığını hissetmeye başladığım hissidir, yani biliyorum çok küçük bişey ama galiba hayatımın önemli bir noktasının çözüme ulaşması için en önemli nokta... Ben kendimi ilk defa buraya, bu insanlara ait hissettim; bir yere ait hissettim.

        İstanbul Modern’e gittik bugün! Hakikaten çok güzel bir iş çıkarmışlar, orada ki eserlerden çok kafeden bahsetmek daha hoşuma gidiyor yine de çünkü hakikaten çok keyifli bir mekan... Denize sıfır olması bir yana en işlek deniz trafiğine sahip bir yer olması, hem huzur hem de hareketi hissetmek güzel bir şey. Heykel sergisini dolaşmamız gerekiyordu, salı günü sunum yapmamızı istediler, teker teker, ben orada işimi bitirir bitirmez hemen kafeye gittim, bara oturdum (sadece bar da sigara içiliyormuş) ve bişeyler söyledim, sonra Bahar hocam geldi onunla sohbet ede ede uzun süre oturduk, (Bahar hocayla oturup muhabbet etmeyi özliycem, okulda pek fırsatımız olmaz tahminen) kalkmak istemedim hiç... Muhabbet de, mekan da, deniz manzarası da harikaydı...

        İstanbul’da yaşamak istemem belki ama her hafta sonu gelebilsem keşke...

        Yarın otelden çıkış yapıcaz, kalbimin bir yanı kal derken, diğer yanı geri dön Tuğçe ile muhabbet ederek, Didem, Meriç ve eküri ile eğlenerek o zamanı değerlendir diyor... Ne biliyim galiba uzun bir süre gelme şansım olmayacak, bir yandan bişeyleri kaçırcam, bir yandan diğer şeyler yanımda olacak, her iki şekilde de hem karlı hem zararlı çıkıcam... Şimdilik son karar kalmam üzere ama yarın ola hayrola ben deli bi adamım ne yapacağım belli olmaz haliyle... Ama kalmam gerekiyor galiba, daha Zeynep’le Alaz’la görüşemedim, gerçi görüşebilir miyim onu da bilmiyorum. Keşke birisi gerçekten içten bi “kal” dese!!! Kararsız kalmaktan nefret ediyorum...

        İsim hafızamı geliştirmem gerekiyor. İlk ismimi öğrendiğim insan ile konuşmadan kafamdan sürekli tekrarlasam aslında ezberleyene kadar... Şimdi buraya yazmak istediğim o kadar insan var ki! Ama o kadar kötü ki isim hafızam, birinin ismini yanlış yazmaktan korkuyorum.

        Kavgasıyla, gürültüsüyle güzel geçti aslında, gerçi daha geçmiş sayılmaz, yarın ne olacak, sonra? Hiç bir şey yazmadım sanki henüz, sanki yazacak çok şey varmış gibi hissediyorum, sanki ben garip bir şekilde değiştim, kendimi sevmeye, çok sevmeye başladım sanki, pişmanlıklar değil veya sabırsızlık değilde daha bir mantıklı bakıyormuşum gibi herşeye. Bu arada yanlış anlamayın hiç bir zaman mantıksız olduğuma inanmadım ne kadar farklı olsa da, mantık dışı şeyler yaptığıma inanmıyorum, sadece yapmadığım şeylerden pişmanlıklarım ve sabırsızlıklarımdan sinirim kendime, işte onları yenmiş gibiyim. Hani insan her gün biraz büyür denir ya, işte ben sanki bu gezide bir aylık büyümüş gibiyim

        Neredeyse hiç para harcamadım, kendime bişey almak zaten söz konusu değildi ve almadım, sadece bugün İstanbul Modern’de normalde olması gerekenden fazla bir hesap ödedim (13YTL). Kendimi takdir ediyorum bu para harcama konusunda da

        Şimdi insanlar nerede bilmiyorum, ne yapıyorlar? Beni arayan olmadı, çok kişi arıycaz biz seni deseler de. Galiba insanlara karşı çok soğuk davranıyorum ve insanlarda beni aramaktan çekiniyorlar ya da o kadar uzak davranıyorum ki yokluğumu hissetmiyorlar, her neyse ben üzüldüm kendime, yalnız olduğum için değil, beni tanıyanlar bilir yalnızlığı çok severim ama uzak davrandığım için, “bana ne, ne yaparlarsa yapsınlar, ben kendimle mutluyum ve kimse beni ırgalamaz” şeklinde tavır sergilediğim için, üzgünüm çünkü insanlara fırsat tanımadığım için, onlara gerektiği kadar gülümsemediğim için.... Ama şimdi gerçekten sadece merak ediyorum, yani kızmıyorum, beni neden aramadılar diye, sadece keşke onlarla vakit geçirmek için elimden geleni yapsaydım diyorum.

        İnsanlardan kendimi çok fazla soyutladığımın farkına vardım, duvarımı çok kalınlaştırıp çok yükselttiğimin farkına vardım. Tamam biliyorum, yıkılmaması lazım bu duvarın, artık korumasız bırakmamam lazım kendimi, ama bu kadarı da fazla, beni beğenen (arkadaş olarak), merak edenler, tanımak isteyenler için fazla, artık izin vermeliyim benim orada olduğumu görmeleri için.

        İzmir’deyken çok sıktım kendimi, sorunu bulmak için, çözmek için, neyin yanlış olduğunu anlamak için, gelmeden önce söylediğim gibi, ihtiyacım vardı uzaktan bakmaya ve gerçekten işe yarıyor galiba, bu yazıda bahsettiğim ve bahsetmediğim o kadar çok şeyin farkına vardım ki....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Gizli Özne

Sürekli dönüp dönüp onun yazdıklarını okuyorum. Facebook'ta onun resimlerine bakıp duruyorum, beraber yazışmalarımızı yeniden yeniden...