Pazar, Mayıs 28, 2006

Neden?

Bach suite 5

        Hayatta herşeyin bir nedeni vardır. Bu neden insanı tatmin eder veya etmez ama bir neden hep vardır. Ölümlerin, ayrılıkların, mutlulukların ve hatta tesadüflerin. Ama hayat sorgulamaya gelmez, sadece bir nedeni olduğunu bilmelisin herşeyin, onun ne olduğunu keşfetmek gereksiz ve anlamsızdır. Bir şeyin nedenini keşfetmek hayatın onun üzerine kurulması demektir ve bazen ölene kadar onun tatmin edici nedenini bulamayabilirsin çünkü bazen neden ler insanları tatmin etmez. Hayat araştırmakla vs geçer durur, hiç bir anı tam olarak yaşayamazsın, bazı şeyleri o yüzden olduğu gibi kabul etmen gerekir.

        Şu anda otobüsteyim, İzmir’e geri dönüyorum, Boss şirketinin otobüsşerinden birinde, feribottayız. En son bu sıralarda, buradan uzak görünse de tam kalbimin ortasında kötü olaylar yaşamıştım. Şimdi bunun anının da üstesinden gelme vakti ama ben hiç üstesinden gelebilecek bir durumda değilim.

        Gerçi bir yol keşfettim galiba herşeyin üstünden gelmemi sağlayacak, kendim olmak ve hayattan korkmamak. Arka sıraların birinde benden biraz küçük bir kız oturuyor. Geldiği andan itibaren gidip konuşasım var ama yanlış anlaşılsın da istemiyorum. Artık çok fazla diyalog ihtiyacım var yani o kadar yalnızlıktan sonra... Şimdi her gördüğüm insanla muhabbet etmek istiyorum. Aslında her gördüğümle değil sadece 1-2sn içinde sınıflandırdığım insanlarla. Gidip konuşamadım ve tahminen gidip konuşmayacağım ama yine de bunu istediğimin bilincinde olmak güzel bir duygu yani konuşmaya ihtiyacım olduğunu düşünmek ve konuştuğum zaman anlatacağım şeylerin olduğunu bilmek güzel bir düşünce. İnsanı dolu hissettiren bir düşünce.

        İzmir’e geri dönüyorum, sorumluluklarım ve derslerim var orada ama keyfim yerinde çünkü orada az da olsa dolu, işe yarar hissediyorum zaten bu değil miydi istediğim ama şikayetçi olduğum bu istediğimin gerçekleştiğini onun görememesi veya bunu yani bu mutluluğumu yaşayamaması.

        Uçakta bir hostes vardı adı Tuğba! Annesiyle gezmekteydi yani o anda hostes değildi, izindeydi. Belki yazmışımdır daha önce Hırvatistan havalimanında indiğimizde tanıştığımız anne kız. Biraz edepsizlikleri var veya öyle demiyim de biraz rahat oldukları doğru ama yine de muhabbet etmek istedim bizimkiler ne kadar rahatsız olsa da. Hatta İzmir’e geliyormuş ara sıra o zaman gelsin arasın dolaştırıyım istedim onu, ama ne biliyim bizimkiler sevmeyince ve onların önünde numaramı filan verirsem bizimkilerin diline düşerim diye düşündüm ve numaramı vermedim belki de ne olursa olsun vermeliydim. Yani ne kadar rahat bir hatun olsa da farklı hayatlara sahip farklı insanlar tanımak istiyorum, insan tanıdıkça hayat güzelleşiyor.

        Normalde insanların söyledikleri gibi insan önemsemediği insanın ismini unutuyormuş, yani sonuçta artık isim hafızam iyileşmeye başladı çünkü insanları önemsemeye başladım diye düşünüyorum. Gerçi emin değilim bu düşünceden çünkü belki de isimleri hatırlayamadığımı bildiğimden, hatırlamak için çok kasmışımdır ve o yüzden hatırlıyorumdur isimleri yeni tanıştığım insanların.

Brooklyn Funk Essentials - Bye bye

        Her ne kadar Hırvatistan’da pek bişey görmemiş olsamda veya sıkılmış olsam da, onun yokluğunu fazlasıyla hissetmiş olsamda, kendimi yolculuklara başlamış hissediyorum. İzmir’de yapacaklarım var, sanki o yüzden gidiyorum, gerçi sankisi biraz fazla. Gidicem bu sene okul olayını kapatıcam ve ardından başlayacak yolculuk. Ne kadar uçaktan korksamda, dayanıcam ve Meksika yolculuğumu tamamlıycam ardından uçmadan, rayların üzerinde bir ay boyunca dolaşıcam. Okulun bitmesine az kaldı. İtalya’ya cidden hala çok gitmek istiyorum ve gerçekten tek nedeni dil! Yani İtalyanca öğrenmek istiyorum ve yabancı bir ülke de kendimi yabancı hissetmemek ama yabancı ülkede olduğumu bilmek istiyorum. Yalnız dolaşmak daha keyifli olacak kesinlikle. Hırvatistan gezisinde çok eğlenemememin nedeni tahminen orayı keşfetme şansımın olmamasıydı. Yani her şekilde ertesi gün nereye gideceğimiz gösteriliyordu ve işin açıkçası biraz özenti bir kentti, yani daha gelişimini tamamlamamış.

        Hakikaten iyiyim, keyfim yerinde vs. Kendimi bulmaya başladım galiba biraz geç olsada. Doğru bölümdeyim onu da her gün yeniden farkediyorum. Belki çoook iyi bir tasarımcı olmayacağım ama hep “Tasarımcı” olmak beni gülümsetecek. Orada da insanlar sorduğunda ne ile uğraşıyorsun diye, “industrial design stundent” demek hoşuma gitti, hem de çok, ne zaman sorulsa hoşuma gidiyor zaten.

Dandy Warhols - We used to be friends

        Son zamanlarda pek bi pişmanlık duyacağım şeyler yapmıyorum. Belki de eskiden yaptığım şeylerin pişmanlığı arasında şimdikiler farkedilmiyordur ama her ne olursa olsun sanki çok sağlam adımlarla gidiyormuşum gibi geliyor. Çoğu insanın dediği gibi “ölmediysen, hiç bir şey için geç değildir.”.... Sabretmeyi öğreniyorum galiba. İstediğim şeyin ya da hayal ettiğim şeyin bir gün gerçekleşeceğini biliyorum ve sadece onun için hazırlıklarımı yapıyorum. Bazen kaybediyorum buna inancımı saçma düşünceler içine giriyorum ama genelde artık biliyorum.

Andru Donalds - Mishale

        Enteresan bişey söliyim, isterseniz deli diyin bana... Artık etrafımda ki insanları çok az takıyorum. Yani bunu söyleyen ve yapan insanlar gibi saygısızca değil, sadece utanmamaya, çekinmemeye başladım galiba. Yolda kulaklığımı takmış bir şeyler dinlerken farkettim ki kafam müzikle beraber oynuyor ve hatta ellerim ve kollarımla kafamla dans ediyorum. Benim yaşlarımda tipler de var oysaki, yanyana oturan arkadaşların ne söylediğini de biliyorum yaklaşık olarak ama takmıyorum, silik bir tip olmaktan çok sıkıldım belki de, gerçi bu bişeyi değiştirmiyor onu da biliyorum ama keyifli bir şekilde kendim istediğim gibi davranıyorum kimsenin ne konuştuğu ve ne düşündüğü umrumda değil, sadece insanları rahatsız ediyor muyum etmiyor muyum o önemli artık. Dans ettiğimi farkettiğimde sadece yeni figürler ekliyorum dansıma... eskiden Laptop’u açmak yolda görgüsüzlük gibi gelirdi, şimdiyse sokağı ortasında yürürken bile açıp bir elimde tepsi gibi tutup bir elimle kullanarak devam ediyorum yoluma. Tabii ki sadece gösteriş olsun diye yapmıyorum, gerektiği zaman sadece... Değişiyorum hem de çok feci değişiyorum. Hadi hayırlısı

Mor ve Ötesi - Cambaz

        Konuşmak ve yazmak, yani insanlara kendini anlatmak ve insanları anlamaya çalışarak (kafa aldığınca) dinlemek. Eskiden, Eskişehir’de okulun son senelerinde kendime “galiba yaşlandım, insanlar bana bişey anlatırken, aklım gidiyor, karşımdakini adam akıllı dinleyemiyorum” diyordum ve bunu yaşa bağlıyordum, hatta kendim için üsülüyordum, daha bu yaştan bunadım diye ama olay dinlememekten kaynaklanıyormuş, yani alışkanlığını yitirmekten dolayı insanları algılayamıyormuşum, bi de sürekli suskun olduğumdan söylemek istediğim şeylerin birikmesi, karşı da ki bişey söylerken o birikimlerin ön plana çıkmaya çalışmasından. Artık defalarca anlatıyorum kafamda biriken o gerekli gereksiz şeyleri, gerek buraya gerekse arkadaşlarıma, beni dinleyen herkese. Eskiden gizemli olmak hoşuma gidiyormuş, şimdi herşeyi anlatmama rağmen daha gizemli olduğumu farkettim çünkü sadece olayları saklıyorum kendime düşüncelerimi değil. Bu arada yanlış anlamayım gizemli olmak gibi bir derdim yok sadece olup olmadığımı düşündüğüm zaman bu cevaplar karşıma çıkıyor.

Mor ve Ötesi - Bir derdim var

        Mor ve ötesi dinlediğimde aklıma hep ilk önce Gizem geliyor ve sonra da inşaata giderken ki hallerim, koyardım kaseti Doblonun o boktan müzik sistemine, kağıttan hoparlörlerin hışırtısıyla çıkmayan sesiyle dinlemeye çalışarak Gölköy’e giderdim ve bunu bir çok ay boyunca hergün 6-7 kere yapardım, sürekli git gel halindeydim...

        Yapmak istediğim çok fazla şey var. Mesela adam akıllı bir SLR alıp, adam akıllı fotoğraflar çekmeyi istiyorum. Hırvatistan’dayken Bora’nın makinesiyle bir kaç poz çekme fırsatım oldu, pek başarılı olduğumu söyleyemem ama bir şekilde öğretici oldu ve başarısız olmama rağmen güzel fotoğraflar çıktı meydana ve rahatladım, yani bir makine edinsem o zaman bişeyler çekebilirim. Gerçi hiç bir zaman abim gibi olamam bu konuda ama bişeyler yaptığını görmek güzel birşey insanın kendisinin ve zaten benim tek amacım (bütün insanoğlunun olması gerektiği gibi) bi işe yaramak, insanlara anlatacak birşeylerimin olması ne kadar mükemmel olmasa da yaptıklarımın. Geçen hafta Six Feet Under denen dizide bu ibne eleman ibneler korosunda şarkı söylüyordu ve ona ait bir solo vardı. Kendini çok fazla mükemmel olmak için kastığından dolayı çok abartı ve kötü bir ses çıkıyordu adamdan. Bir ibne arkadaşı ona mükemmel olmak için kasmamasını söyledi ve konserde çok daha başarılıydı... Yani buradan çıkaracağımız sonuç mükemmel olmaya çalışmak yerine bişeyler yapmak her zaman daha tatmin edici sonuçlar çıkartıyor. Ayrıca bir klavye almak istiyorum, bilgisayara bağlanan cinsinden, Garage Band’de müzikler yapmak istiyorum, bilgisayarı aldığım ilk günler de zaten Gülşah’ın verdiği bir görevdi bu, artık görevi yerine getirmenin zamanı geldi, şimdi sadece parasal şeyler çözüm bekliyor. Tamam, hemen yanlış anlayıp kızmayın, sonuçta Gülşah ne yapabileceğimi bilen ve ona göre beni çok iyi yönlendirebilen bir insandı, yani sonuçta onun verdiği görevlerin yerine getirilmesi onun için yapılan şeyler olarak görülmemekte benim tarafımdan, sadece kendim için yerine getirilmesi gereken şeyler olarak görülmekte efenim :p Nota okumayı öğrenmem gerekiyor aslında onu almadan önce oturup geceleri nota okumaya çalışsam hiç fena olmayacak çünkü bir müziği oturup çalmam için nota okumayı hızlı bir şekilde yapmam lazım yoksa Ankara’da örneğini yaşadığım gibi sadece ilk satırın notalarına basmak için bile 1saat harcarım ve yine böyle birşey beni her şekilde beni müzikten soğutur...

Pedro the Lion - Almost There

        Almost There denen bu şarkıyı ne zaman dinlesem ağlayasım gelir, hem de hışkıra hışkıra, adam şarkının arasında bir çığlık atıyor, daha doğrusu hani hüngür hüngür ağlarken “çekil git başımdan” diye bağırmakla çığlık arasında bir ses vardır ya o şekilde bir ses çıkıyor ve o sırada ben de hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyorum, ama ağlayamıyorum!... Eve gidince yalnızken, evde Berkem filan yokken müzik setinin sesini sonuna kadar açıp saatlerce bu şarkıyı dinleyip hüngür hüngür ağlamak istiyorum. E tabii ki Berkem yokken olmalı çünkü ilk başta “manyak mısın olem sürekli aynı şarkıyı dinliyorsun” dicek sonra da “neyin var olem” diye panikliycek adam. Yani evet yalnızken yapmam lazım. Gerçi ağlıycam diyorum ama derdim de yok ki! yani vardır diye ağlayacağım ama kıvılcım ne olacak onu bilmiyorum...

        Üçüncü dinleyim şarkıyı ve delicesine sigara içmek istiyorum, şöle pöfür pöfür. Ne kadar süre daha mola vermeyecek bilmiyorum. Bu şarkıyı dinliyorum şimdiden üst üste ve dinledikçe daha çok sigara içesim geliyo yani resmen kendime işkence yapıyorum.

        Bu arada bu sitedeki yazıları okuyanların işi zor olacak bu sefer. Hırvatistan gezisi, İstanbul - İzmir yolculuğu filan derken manyak gibi yazmışım ve okuyanın “vay! haline” diyorum başka da bişey demiyorum. Ama cidden eğer okunabiliyorsa başından sonuna o zaman kendimi de okuyan kadar tebrik etmek istiyorum çünkü hakikaten profesyonelce yazılmamış şeylerin ne kadar zor okunduğunu bizzat ben bilirim, hatta profesyonel şekline bürünerek, ödül bile alarak yazılan kitapların nasıl zor okunduğunu da çok iyi biliyorum...

        Hırvatistan gezisiyle alakalı olarak bir özür de bulunmak istiyorum, aklımda bir sürü isim vardı, bişey almak istediğim ama kimseye bişey alamadım çünkü hakikaten özelliksiz bir kentti. Sadece iki kişiye bişeyler aldım. Sizi düşünmedim sanmayın, pek bi param yoktu ama çam sakızı çoban armağanı şeklinde bir sürü şey almak istedim ama alınacak bişey bulamadım, özür dilerim...

Goran Bregoviç - In The Death Car

        Arkadaşlık, şeytanlığa; şeytanlık, aşka; aşk, sevgiye dönüştü. Sevgi Ayrılık oldu bir an, ayrılık ise, baştakinden büyük bir aşk oldu zamanla. Sonra güzellik ve mutluluk takip etti onu ama bir süre sonra sorumluluk ve kadercilik onların yerini aldı, ardından egemenlik geldi. Egemenlik savaşı, intihara yol açtı ama sonra özleme dönüştü ve kısa bir sürede sevgisizliğe büründü. Sevgisizlik, kendine yol aramak yerine yok olmayı tercih etti, oysa ki gelecek vardı ki bu olabilecek en güzel aşka ve ardından ölümsüzlüğe dönüşecekti ama yalnızlığa dönüştü... Yalnızlık kendini güçlendirdi ve sınıf atladı, özgüven oldu, başarıya yol açtı... Şimdi bana düşen o yolu görmek, ondan gözümü ayırmamak olmalı, çünkü o yolda daha çok his ve olay var, yaşanması gereken...

        Arkadaşlarımı özledim, internette bile olsa sohbetleri, evimi, yatağımı. Bir an önce yüzümü yastığıma sürerek gerinmek istiyorum.

        Bu arada gider gitmez kartvizit bastırıcam. Dediğim gibi yolculuk başladı artık ve yolda insanlarla tanışırsam onlara bilgilerimi bırakmak istiyorum, özellikle bu sayfanın adresini....

        Neyse artık ben biraz kapatıyım şu bilgisayarı da uyumaya çalışıyım... İyi geceler hepinize

2 yorum:

  1. :)çok iyi bi yazı olmuş.daha doğrusu benim tarzımda bi yazı olmuş o yüzden beğendim heralde.tebrikler.bu arada posta posta da olsa okunabiliyo yazıların söyliyim dedim

    YanıtlaSil
  2. ayyy en son ecenin blog a girdiydim onun ismi kalmış.of yaa saf mıyım neyim.hahahha ben nehiiiiiiiir
    =)

    YanıtlaSil

Gizli Özne

Sürekli dönüp dönüp onun yazdıklarını okuyorum. Facebook'ta onun resimlerine bakıp duruyorum, beraber yazışmalarımızı yeniden yeniden...