Pazar, Ocak 29, 2006

Sevgi

         “insan anladığı kadar sever, anlamadığı kadar bağlanır”

        Karşındaki ne kadar angut, öküz olursa olsun, onu anlayabiliyorsan biraz olsun, biraz olsun onun yerine koyabiliyorsan kendini ve istediğinde onun gibi davranabiliyorsan, o zaman içinde bir sevgi oluşur. İlk önce nefret etmekten vazgeçersin sonra seversin çünkü onu anlaman sana zarar vereceği noktaları bilmek ve bunun önlemini almış olmak demektir ki buda seni sevmeye iter.

        Kötü olan anladığını zannetmektir, bu nefreti doğurur.

        İçinde bir huzursuzlukla beraber, karşındakini anlamak adına bir noktadan tutarsın ama hiç devamını getiremezsin, bu bağlar insanı bence, çünkü bi kere tutunca ucundan devamını istersin. Herşeyde böyle değil miyiz zaten?

        “İnsanın değer verdiği, karşısındakinin yaptıkları veya karşısındaki değil, onun için yaptıklarıdır”

        Devamını istediğin andan itibaren onu daha iyi tanımak, daha çok sevmek için ucunu tuttuğun o ipi var gücünle çekmeye başlarsın, ondan sonra amaç sadece o ipi bırakmamaktır. Elin kanayana kadar çekersin, sonra bütün vücuduna sararsın ve ipin geçtiği yerler kanar durur. Bişeyler bittikten sonra insanın canını yakan ipin gitmesi değil, kanayan yaradır (zaten bu hep sölenir). Evlilikler o yaraların üstünün iple bir olup artık kanamamasıdır.

        Bi de yaraların nasır kaplaması var, işte bu benim en sevmediğim. Bazen içten içe kaşıntı yapar, kaşıyamazsın bile, kaşıdığın yer kaşınan yer olmaz hiç bi zaman... Bir ip bulursun yine sarılabileceğin ama ipi tuttuğunun bile farkına varmazsın, sonra farkına varmadan bırakırsın.

        
        ...Ve ben, ben o ipleri hep çok sevdim... Artık benim de nasırlarım var, yumuşarlar bi gün... Ben yine de insanlar tutunsun diye bırakıyorum ipimi sürekli yavaş yavaş...

1 yorum:

  1. birgün sende bende kaşınan yeri kaşımayı başarıcaz

    YanıtlaSil

Gizli Özne

Sürekli dönüp dönüp onun yazdıklarını okuyorum. Facebook'ta onun resimlerine bakıp duruyorum, beraber yazışmalarımızı yeniden yeniden...