Perşembe, Temmuz 19, 2007

yoruma yorum (vowel)

Özet: Eleştirmekten, sorgulamaktan vazgeçin, mutlu olmanın tek formülü mutlu olmayı istemektir, bırakın artık içinizdeki depresyon isteğini. Kabullenin ve isteyin. Mutlu olmayı, istiyorsanız mutsuz olmayı isteyin. Bunu tek sorgulayabilecek insan sizsiniz geri kalan toz ve duman. Herkes özgür doğar, çünkü özgürlük beynin içindedir, tamamen soyuttur.

*Vowel: ingilizce sesli harflerin sesine verilen isim. Yani dolaysız olarak insan ses telleriyle çıkabilen ses.

ilk maili aldığımda zamanım yoktu sadece ilk cümleyi okuyabildim. Bir sürü soru sordum kendime hala cevabını bilmediğim hakikaten merak etmediğim. Merhaba sana da Vowel, neden kendine böyle bir söz verdin ben bunu anlayamıyorum, inanmıyorum çünkü her hangi bir insanın hayatını bu kadar kötü etkileyebilecek şeyler yazmış olduğuma. Gerçi bunları yazıyorum ama okumayacaksın tahminen çünkü dediğine göre bir kereliğine bozmuşsun.

Güzel bir yazı ama depresyon var içinde bolcana. Eskiden kalma bir yazı anladığım kadarıyla, orta kısımlardaki tarih üstündeki bütün yazıyı kapsıyorsa, neredeyse iki sene.

Mutluluk insanın hakikaten heryerde baktığı, aradığı ama sadece kendinde bulabileceği birşey ama bu yazıya dayanarak şunu söyleyebilirim, sen kendini çok yalnız bırakmışsın. Çünkü insan ne kadar sadece mutluluğu kendinde buluyorsa da insanlar olmadan bunu bulamaz, onlar yol göstericilerdir ona mutluluk yolunda. Benzer olayları tartmanı sağlarlarlar, sana akacak yeni bir yön verirler, seni kendilerine özendirir, senin farklı şekillere girmeni sağlarlar. Yalnız olmaz bu iş... Herkesin konuşacak onu anlayacak insana ihtiyacı vardır. Gerçi hiç bir insan bir diğer insanı tam olarak anlamaz ama anladığına inanır ve bu inanç kendine göre yorumlanan bir sonuçtur bu yüzden kendisinde bir şey keşfetmesini sağlar. Aynı şey kendin içinde geçerlidir.

Özgürlük boş bir kavanoza nasıl dolduracam diye bakmaktır aslında, çünkü kavanozu doldurmak zor bir iştir, yanlışlar yapmaya başladığında içine koyduğun şeyler bir daha oradan çıkmak istemezler. Her ne kadar mutsuzlukla doldurursan o kadar sıkıntı çekersin zamanda. Elinden geldiğince mutlulukla doldurmak istersin. Özgürlük, sorumluluktur ama sadece kendine karşı olan sorumluluğundur. Her ne kadar ailenin yanında yaşasanda yaşayabilirsin özgürlüğünü, ya da her ne kadar sevgilin olursa olsun. Ama ilk önce kendine saygı duyacağın şeyler yapmış olmalısın, yoksa onlarda sana saygı duymaz ve güvenmez, geri kalan kısır döngü; ne sen izin verirsin kavanozun kapağını açmaya ne onlar. Çünkü bilinir bir kez mutsuzluk doldurursan sonrası sıkıntı. Aile ve sevgili bir kaçış noktasıdır, özgürlüğünü onların özgürlüğünden yaşama fırsatı verir, olgunluk ise kendi özgürlüğüne sahip olabilmiş olmaktır. Her canının istediğini "özgürce" yapmak özgür olduğun anlamına hiç bir zaman gelmez.

Özgürlük, mutluluk, sorumluluk, kendine duyduğun saygı, bunların hepsi birbirine bağlı kavramlardır, biri olmadan diğerini gönül rahatlığıyla yaşamak, pişmanlık duyacağın şeylere neden olur.

Her ne kadar yine çokbilmişliğimle konuşsamda, mutlu olmanın yolları yada mutsuzluk hakkında söyleyebileceğim çok şey kalmadı. Bunlar hatırladıklarım. İnsan mutlu, özgür, özgüveni yerinde olunca düşünmüyor "mutsuzluk ne demek?" yada "mutlu olmak nedir?" diye.

Eskiden duygusal filmleri izleyip izleyip ağlayan kadınları görünce çok gülerdim, çok garibime giderdi, artık çok anlamlı geliyor. Başkaları için, acıklı hikayeler için ağla, kendin için ağlama. Çünkü kendin için ağlamak yerine yapabileceğin hep bişey vardır. Hele geçmişine hiç ağlama. Nasıl insanlar sana venüs dedi, yada nasıl insanlar sana melek dedi bilmiyorum ama aramaktan vazgeçmek çok erken bir yenilgidir, çünkü her aynaya bakışımda görüyorum ki; gerçekten, karşısındaki aksini ispatlayana kadar, buna inandığı için söyleyenler var. Ama haklısın bunu sadece bir kadını büyülemek için yapan erkek çoğunlukta...

Londra'da "Design Museum" denen yerden bir kitap aldım. Tasarımcının gelişim rehberi gibi bişey. İçinde bir söz var, "fikirlerini paylaşmaktan korkma, sen fikirlerini paylaştıkça sana daha fazlası gelir." İnsanoğlu tükenmez, yorulur ama tükenmez, sadece tükendiğine inanır. Annen her ne kadar tüket kızım ama tükettirme dediyse, sen karşı tarafı tüketemediğin için tükenmiş hissetmişsindir.

Ve insanlar, bencil ve aç gözlü diye hep aşşağılanırlar kendileri tarafından. Oysa ki insan olmanın bedeli bu değil midir?
-Mutluluğu kendinde ara!
-Özgürlük senin içinde!
-Özgür çok bencilsin...
Nasıl bir iş bu anlamadım?! İnsan herşeyi kendi içinde çözecek ve (makul ölçüde) bencil olmayacak, olacak iş mi bu?
Aç güzlülük ise ayrı bir mesele, tamamen değişimle alakalı. Düşünsenize, yarın için hiç bir isteğin yok, herşeyin var ve içinden hiç bir istek geçmiyor, sana verseler bile, sen "hayır, gerek yok" diyorsun. Aç olacaksın, hayata aç, yemeğe aç, zenginliğe aç; ama tabii ki ezmeyeceksin, elinden geleni yapacaksın karnını, hevesini doyurmak için... İnsan her gün üç kere acıkır, bırak bi o kadar da heves etsin daha fazlasına...

Bu arada eğer yine sözünden bir kereliğine daha vazgeçersen, oldu olacak paso yorum yap, bende okurum, cevaplamaya çalışırım... Felan filan... Güzel bir yorum ve yazı olmuş teşekkür ederim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Gizli Özne

Sürekli dönüp dönüp onun yazdıklarını okuyorum. Facebook'ta onun resimlerine bakıp duruyorum, beraber yazışmalarımızı yeniden yeniden...