Perşembe, Temmuz 12, 2007

Solo Röportaj

        Kendinize başkalırının size davranmasını istediğiniz gibi mi davranıyorsunuz?

        Cevap vermesi çok zoru bu benim için. Kendimi seviyor muyum, sevmiyor muyum bilmiyorum çünkü. Ya da kendime nasıl davrandığımın farkında değilim. Düşünmem gerekiyor, ve soruyu parçalara ayırmam gerekiyor.

        Başkalarının size nasıl davranmasını istersiniz?

        Bana karşı düşünceli olsunlar, beni eleştirmek yerine beni anlamaya çalışsınlar, neyi neden yapıyorum, eksiklerim nelerdir duygusal olarak bunları sorgulasınlar, sonra çözüm üretebiliyorlarsa üretsinler ve ben bunu başaramazsam çözümü uygulamazsam beni eleştirsinler. Benden birşeyler istesinler, işe yaramamı sağlasınlar, onlara kendimi gösterebilmem için şans versinler. Ama çok zorlamasınlar. Zorlanmaya gelemem.

        Kendinize karşı düşünceli misiniz?

        İşte sorunun bu kısmı beni zorluyor; üzgün olduğumu düşündüklerinde sorsunlar, sadece sormak için sorsunlar. Bir yere yemeğe gideceğimizde bana da sorsunlar, nereye gitmek istediğimi, genellikle farketmez benim için ama fikirlerimin sorulması hoşuma gider. Sonuçta bunların ikisi de zaten kendime sormadan olmayacak şeyler, neden üzgünsün diye kendime sormamın bir anlamı yok zaten biliyorumdur cevabı, yada yemeğe giderken kendimin ne istediğimi sormama gerek yok zaten biliyorumdur nereye gideceğimi.... Hımm, şimdi anlıyorum galiba, ben hiç bir zaman kendime sormadım “şimdi ne yemek istiyorum?” diye nereye gitmek istediğimi, yada sorunlu olduğum zamanlar “sorunum ne?” diye kendi kendime... Anlıyorum galiba...

        Kendinizde bir yanlış gördüğünüzde olayın temeline mi inersiniz, yoksa kendinizi eleştirir misiniz?

        “Yanlışlarım beni ben yapan şey!“ diyip geçmeye başladım son zamanlarda, eskiden başkaları çözüm olsun diye uğraşırdım. Derine inmem gerekiyor biliyorum ama çok zor geliyor... Hımm anladım galiba.... Neden onlara zor gelmesin ki o zaman, neden çok çabuk pes etmemiş olsunlar ki! Ben pes ediyorum hemen... Eski sevgilime hak verdim şimdi...

        Birşey yapmanız gerektiğinde, hemen kalkıp yaptınız mı?

        Hımm.... Ben biraz üşengecimdir işin açıkçası, gerçi birisi benden birşey istediği zaman hemen yaparım, sürekli birşeyler istemiyorsa, keyfime yine de düşkünümdür. Ama burada kendim için birşey yapıp yapmadığım di mi?....... Aslında bu sorunun cevabı ”evet” eskiden yapmazdım bişey istediğim zaman, ama artık ne beni iyi hissettirecekse onu yapıyorum hemen, üşenmiyorum, yada yapmanın bana faydası varsa hemen yapıyorum.

        Kendinizi yapmanız gereken şeyler konusunda zorlar mısınız?

        Hımm... Ders bakımından düşünüyorumda, hep zor yolu seçiyorum ama sonuçta kendimi zorlamıyorum. Yani bakıyorum yetişmeyecek gibi gözüküyor o zaman zorlamaktan vazgeçiyorum. Ama eskiden olduğu gibi hemen ucundan korkup gitmiyorum, sonuna kadar da deniyorum... Yani mesela en son projede teslim gününden önce yapmam gereken en azından 40saatlik daha işim vardı, gece 3te yarısını bitirdim geri kalan başlar ama bitmezdi, ben de olduğu kadarıyla bıraktım, sonuçta geri kalanı gereklilik değildi sadece mükemmeliyetçilikti, bende daha ileriye götürmedim olayı, işi batırmak da var işin ucunda.

        Şimdi aynı soruyu sormak gerekirse; kendinize başkalarının size davranmasını istediğiniz gibi mi davranıyorsunuz?

        Hayır galiba... Yani kendim için daha fazla şey yapmalıyım, tam olarak ne bilmiyorum ama yaptığım şeylerin çoğunu başkaları oluşturuyor. Mesela burada bir sürü alışveriş yaptım insanlar için ama kendim için pek bişey almış değilim çünkü kendi mutluluğumu başkalarına bağlıyorum, oysa ki kendi mutluluğum kendimde gizli. Gerçi çok uzun zamandır saklanıyor kendi içimde, nelerin altında saklı kalmış onu bilmiyorum, ama uğraşıyorum. Hani yüzyıllar önce gömülü bir hazine vardır, ormanın içinde gömülüdür ve siz onu bulmaya gittiğinizde bir bakarsınız kocaman ağaçlar yerine kocaman gökdelenler gelmiştir, hazinenin varlığından bile ümidiniz kesilir. Eğer mutluluk bir hazineyse ben son bir senedir ümidimi geri kazanıp kazmaya başladım ve daha yeni kürek bir tahtaya çarptı. Yani Londra ya gelince kendime bir ayakkabı aldım, mutlu oldum.
        Sıkıntılarımı ve kötü huylarımı eleştirmek yerine anlamak konusunda ilgili tek söyleyebileceğim, mutluluk hepsinin kökeni olduğu için kökenine bakmaktan vazgeçip eleştiriyordum. O da şu sıralar düzeliyor gibi....
        Geri kalan sadece kendime sormam gereken sorular. Evet, bunu yapmalıyım. Kendisine saygılı olan her insanın yapması gereken bir şey zaten bu, nasıl atladım ki ben bunu!..

        Bi de eklemek istiyorum, kendimizi sevmemiz önemli birşey. Kendini sevmenin ne demek olduğunu ben hiç bir zaman anlayamadım, özgüven dedim hep kendimce ve özgüvenimi sağlam tuttum. Evet yanlış olan bir şeyi yok, kendini sevmenin özgüven olduğunu söylemenin ama sadece bununla yetinmemek lazım, kıllı göbeğinizi, ayak parmak aralarınızı sevmelisiniz. Ayna da baktığınızda var olan şeyle özdeşleşmelisiniz. Ve ben bunu da yeniden sağlamaya başladım kendimce. Garip bir şekilde, bir el geldi göbeğime, hafifçe sevdi onu, ben ise içeri çekmek yerine, elin sahibine gülümsedim, çünkü ben göbeğimi seviyordum. Bunu hissettiğimde anladım ki ben, beni seviyordum, herşeyimle.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Gizli Özne

Sürekli dönüp dönüp onun yazdıklarını okuyorum. Facebook'ta onun resimlerine bakıp duruyorum, beraber yazışmalarımızı yeniden yeniden...