Evimi, odamı özledim. Kendi yatağımda yatmayı özledim. Arabamı özledim. Oysa ki herşey daha yeni başlıyor, geri dönücem ve sadece bir ay kalıp evimde yeniden yollara düşücem, Belçika, Hollanda, Macaristan, Portekiz, İsveç... Dolaşıp durucam bir daha evime geri dönmeden. Buradan geri döndüğümde bol bol keyfini çıkarıcam evimin. Bir parti bile verebilirim, tanıdık, tanımadık herkesin davetli olduğu. Sonra yavaştan yeniden yolara düşerim. Sakin ve sessiz. Geride hiç bir şey bırakmadan...
Çok pesimist oldu yine ☺ İnsan kendini yabancı bir şehirde yalnız hissediyor, her ne kadar kendi şehrimde de yalnız olsam da. Orada kendimle kaldığım zamanlar yapacağım birşeyler olduğundandır ki burada daha bir kapana kısılmış hissediyorum kendimi. Çok mu korkağım.
Gerçi burada havada da memeret yok işin kötüsü, hep bulutlu, hep bulutlu, güneşi görünce mutlu oluyorsun, ama serin bu da rahat rahat uyumamı sağlıyor...
Vesaire vesaire, sadece sıkıldım, yapacak bişey bulamadım, “yazıyım ben de madem öyle“ dedim kendimce ☺
Kalın sağlıcakla...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Gizli Özne
Sürekli dönüp dönüp onun yazdıklarını okuyorum. Facebook'ta onun resimlerine bakıp duruyorum, beraber yazışmalarımızı yeniden yeniden...
-
Saatlerce yazmak istiyorum insanlar okusun ya da okumasın yazmak istiyorum. Televizyonu konu bulmak için izliyorum resmen ama beni y...
-
Nedense canım sıkıldıkça yazıyorum ve sonuçta sizin de canınızı sıkacak bir şeyler yazmış oluyorum. Biraz kitap okuyayım dedim, kita...
-
Endüstriyel tasarım bölümüne girmek için olan sınavın olduğu gün bahçede durmuş insanları izliyordum, kimisi moda, kimisi iletişim, ...
merhaba özgür, uzun zaman oldu evet çook uzun zaman sonra sitene girdim ve okudum...söz vermiştim kendime ama bir kereliğine olsun bozdum bu sözü...sana son bir yazı daha..benden..
YanıtlaSil* * *
Bir gün sizde bir düşünür olur çıkarsınız,
yasadıklarınıza,alıp,verdiklerinize yoğunlaşır,herseyi tartmaktan
cok,göz ardı etmemeyi amaçlarsınız..tıpkı bugün gibi
bilgisayarınızın
basına oturup kendinizle,insanlıkla ve doğa kanunlarıyla yüzleşmeye
adarsınız günlerinizi, aylarınızı,zamanınızı…
Hayatın günümüz gençliğine sunduğu mucizelerden hepimiz
yararlanıyoruz,hepimiz kimseden farklı olmayan mutlak doğruları
yasadığımıza inanıyoruz,ellerimize sunulan bunca yıldır bir gercek
var
cünkü…bu gercekte yasanan onca hikaye..insanlığın mutlu olmasını
amaclayan binlerce düşünce,bunu savunan binlerce düşünürle
istediğimiz
an burun buruna gelebiliyoruz…yasam her zaman sadece yasamaktan değil,
bu hayatı sorgulamaktan ibarettir çünkü..insan bilemez hangi yöntemle
yeniden düzene gireceğini,yapabildiği sadece herhangi bir şeyi
sorgulamaktan geçer ne zaman cevap bulur o zaman ebedi huzura ulaşır
beklide..her zaman bir korku vardır içimizde
yanılmışlıklarımızdan,ayrılmışlıklarımızdan,soyutlandığımız
gerçek
yerimizden kopma düşüncesi beklide bu korku..adını siz koyun! Bu sizin
hayatınız tıpkı benim olduğu gibi…
Bugün neyi sorguluyorum; gerçek gücümüzden yola çıkarak erdemli
düşünce gücüne nasıl ulaşabilir ve bulunduğumuz mutsuzluktan nasıl
soyutlanabiliriz..bunu hiç sorgulamadığınıza
inanmıyorum…mutluluğumuzu
ve erdemli düşünüş gücümüzü bulup da kaybettiğimiz günleri
çok iyi
hatırlıyoruzdur hepimiz..arkamızda bıraktığımız onca silik
olguları
asla yitirmemişizdir,her hayatımıza giren insana bu kapıları
açmak,bunları anlatabilmek,bir yardım görebilmek için
çırpındığımız
zamanlarımız olmuştur..biz aslında her zaman kendimizi ait
hissedebilecek bir yer aramışızdır,bu bir kucak,bir yuva yahut bir
şehir olmuştur.Eski bir söz gibi sığınacak bir liman
aramışızdır..ama
biliyorum bu asla bulunamadı,tam bulduk zannettiğimizde onun o
olamadığını inandık çünkü biz hiçbir zaman insanları kendi
yaptığımız heykele benzetmekten alı koyamadık..inançlarımız hep
bir
hayalete doğru yöneldi,bir ışığa doğru…
Biliyorsunuz bu onların suçu değil,bu bizim yanlışımız,bu bizim
beynimize oynadığımız bir oyun,farkındasınız değil mi ? bizler asla
mutlu olamayacağız inancıyla korkak iç güdülerimize
sığınan,düşünen
yaratıklarız..bizlerin problemi karsı yönden esen iki yel arasında dik
durmaya çalışmamızdır..
Us ile tutkular arasında bir iç savaşı vardır insanın,bu iki
varsayım
arasında çelişkiye düşer ve her zaman ikiye ayrılır.Büyük bir
varsayımımız vardır insan tini üstüne,onun yenilmesine,ona saygı
gösterilmemesine dayanamayız ve işte bu saygıya dayanır insanın
bütün
mutluluğu..ağır basar, bütün mutsuzluklara karsı kendi değer
yargılarımız, çünkü az bulunur bir yansımadır mutluluk…Bizler
mutluluk
kanatlarımızı ne zaman sonsuza dek takabileceğimize inandığımızda
mutlak doğruya o kadar yakınlaşmışız demektir..
Yenmemiz gereken bir ikilim var yasamda,mutluluğu kazanmanın yolu
herseye sahip olmaktan mı geçer yoksa ahlak kuralları çerçevesinde
yasamı sahiplenmekte mi?Bu noktada bir bilgine başvuralım o zaman
DIOGENES 412-320 yılları arasında yasamış,kendine yetme ve sadelik
ilkelerine dayanan kinik yasam biçiminin öncülerindendir..Onun
hakkında doğruluğundan kuşku duyulan birçok hikaye vardır,bunlardan
biride gündüzleri Atina sokaklarında elinde fenerle dolaşarak,dürüst
bir adam aradığıdır..Kimine gülünç gelebilecek bu hikaye aslında
insanoğlunun nasıl karanlık bir yüzünün olduğunu gösteren acı bir
varsayımdır..DIOGENES toplumdaki yapaylıklara ve uzlaşımsal değerlere
meydan okumuş ve,her tür yerleşik kuralın insanın doğallığına
aykırı
düştüğüne inandığı için,toplumun tüm yerleşik kurallarına
karşı
çıkmayı,uzlaşımsal ölçü ve inanışlarının çoğunun boş
olduğunu
göstermeyi ve insanları yalın ve doğal bir yaşam biçimine
çağırmayı
amaçlamıştır. Ona göre, sade bir yasam tarzı sadelikten başka,
örgütlenmiş dolayısıyla uzlaşımsal toplumların görenek ve
yasalarını
da önemsememek anlamına gelir.Diagenes yoksulluk içinde yasadığı,
halka açık yerlerde yatıp kalktığı ve yiyeceğini dilenerek
topladığı
halde,herkesin aynı şekilde yaşaması gerektiğini
savunmamıştır.Onun
tek amacı,kişinin en kısıtlı yasam koşullarında bile, mutlu ve
bağımsız olabileceğini göstermek olmuştur.Diogenes 'in savunduğu
yaşam tarzının ilk ilkesi kendine yetme,yani kişinin,mutluluk için
gerekli her şeyi kendi içinde taşıyabilmesi ilkesidir.İkinci ilkesi
ise 'utanmazlık' ,kendi başına zararsız olan bazı eylemlerin hiçbir
şekilde yapılamayacağını öne süren uzlaşımları umursamamak
anlamına
gelir.Bu ilkeden yola çıkarak yerleşik davranış kalıplarına
uymadığı
için,kendi açısından sade ve doğal,toplumsal değerler açısındansa
sefil denebilecek bir yasamı,yasamayı tercih etmiştir.Evet bugündeyiz
değişen hiç bir şey yok hayatımızda bugün bir kaçımız onu
dinlemiş
olsaydık onun ilkelerine sadık kalabilseydik belki onun kadar inançlı
olsaydık çoktan başarmıştık mutluluğa ulaşmayı öyle değil mi?
Hayatımızdaki bazı yaşanmışlıklar asla birer rastlantı
değildir,buna
böyle yaklaşmamız yalnızca bilgiziliğimizden ileri geldiğine
inanıyorum,bir olayın nedeni bilmediğimiz an sığındığımız tek
şey
çünkü bu olgudur..asıl sorgulamamız gereken doğru bir yaşayışın
dayanakları neler olmalıdır?Mutluluğa ulaşmak isteyen,yararına olanla
olmayanı ayırt etmeyi bilmelidir,bunun ölçüsünüde insan haz ve acı
duygularında bulabilir,yalnızca zor olan göreceli olarak iyi
olanla,mutlak olarak iyi olanı ayırt etmektedir.Göreceli olarak iyi
olanlar maddi ve duygusal sevinçlerimiz,güzellik,şeref ve zenginlik
gibi şeylerdir.Eğer sizin sığınağınız bunlar olmuşsa sadece iyi
olandan sevinç duyarsınız..İnsanın ahlakça değerinin ölçüsü
düşünüşüdür öyle değil mi?O zaman mutlu olmak için yapılacak ilk
adım
ruh dinginliğine erişmektir…şimdi diyorsunuz ki bunları algılamak
yada
bunları yasama dökmek kolay mı? İşte benim üzerinde durduğum asıl
nedende bu yasam tarzını nasıl oluşturabileceğimizdir.Hayatımda olup
biteni yazdığım yüzlerce defterler ve sayfalar dolusu anılarım var
herkes gibi,bugün onları okuduğumda benim için hayatta önemli
gördüğüm
tek bir şeye rastlıyorum oda aşkta,dostlukta,paylaşımlarda olamayan
dürüstlük…isyanım hep kendi benliğime olmuş gibi gözükse de asıl
suçladığım çevremdekiler ve izlenilen kurallar oldu..işte o
yazılardan
biri;
" hayatta beklide insanı mutlu edebilecek nadir şeyler var ve
belki de ben bunca yılımı bunu düşünerek geçirdim,mutluluğun daimi
iksirini bulabilmekti yaşamımdaki güç ve nedense bunu hep aşkta
sorguladım.Hala emin değilim bunu onda mı aramalıyım
düşüncesinden…hayatımda olmasını istediğim birkaç şey var
,beklide
yıllardır arzu ettiğim özgürlüğümü kazanma mücadelemi ne kadar
başardığıma inansam da ancak yalnız bir insanın sadece özgür
olabileceği inancına vardım bugün..yaşamdan beklediklerimiz yada
istediklerimiz her gün baktığımız aynada kendimize attığımız
çizikler
kadar acı dolu..yada deneme tahtası gibi gördüğümüz hayatımızın
her
gün çizgilerinin fazlalaşması gibi…yeni bir hayata başlamak ve
arınmak
için tüm yaşananları terk etmek mi gerek,memnun olmadığın her
şeyden
vazgeçmen mi gerek bilemiyorum yada buna cesaretim var mı asıl soru bu
olmalı?ben bir aşk arıyorum ama bunu yaparken insanlara benzetiyorum,
eskiler benimle yenilerle iç içe,bugün hala eskileri yaşıyorum…"
O gün bunları yazarken neler hissettiğimi hala hatırlıyorum,kafamın
içindeki boşlukları doldurmak için ne karanlık odalara hapsettim
kendimi..sorular cevaplanamadı,unutulmaya yüz tuttu,hep bir ışık
arandı ama bu izler hep insanların üzerine serpiştirildi ve asla
silinemedi tarihimden..yaptığım yanlışları göz ardı etmem bir çok
insan tarafından sağlanmadı ben sadece vazgeçtim ve vazgeçtikçe de o
mecazi uçuruma doğru sürükledim kendimi..hayatıma gerçekten aşk adı
altında sadece bir kez kişi girdi,ailemin yeri her zaman sarsıldı asıl
güven duyduğum tek şey kendi düşüncelerimden başkası değildi…ve
gün
geldi o düşüncelerde köreldi ve işte çaresizlik,yalnızlık korkusu
daha
bir sardı bedenimi…kendime defalarca sorduğum sual napıyorum ben ? bu
ben miyim? 'di..ve işte bir çıkmaz sokak daha..günler günleri doğurdu
böyle,zaman benim için gün geçtikçe daha da yitikleşti..yasamak daha
bir zorlaştı..biliyorum bu hisler size asla yabancı değil,belki gün
geldi kendinizi seçilmiş ve tüm insanlardan farklı gibi gördünüz,bu
sizi daha da çok uzaklaştırdı insanlardan bu daha üstün görüş
kendini
kandırmaktan başka bir şey değil emin olun…düşünelim mi
etrafımızdaki
kaç insandan farklı giyinebiliyoruz yada okuduğumuz,konuştuğumuz
kelimelerden tutun hangi özelliğinizle birçok insandan farklı bir
yaradılışa sahipsiniz?..sizin beğenmediğiniz o insanlardan nasıl bir
farkınız olabildi..insanlardan kaçmak, onları anlamaktan uzaklaşmak
bir nevi kendinizden de uzaklaşmaktır…bizler hayatta hep göreceli
yaşıyoruz,yapıp,ettiklerimiz kendimize veya hayata biçtiklerimiz her
zaman olmak istediğimiz yaşayışa dair,amaçlarımız olmak istediğimiz
insana dair..bizi bizden uzaklaştıran olmak istediğimiz başka bizler!
Bu ne demek mi, biz kendimizden çok da uzak olmayan başka bir insana
imreniyoruz, hedeflerimiz veya kendimize koyduğumuz hedefler her zaman
başka bir insan olabilme hevesiyle bunu inkar edebilir misiniz? Çok
yalana sığınan bir insan her zaman dürüst olduğunu savunmaz
mı,inanmak
ister çünkü söylediklerine ve inandırmak ister.Bu hayatta kendini
kandırmak oldukça kolay ve bizi en çok uçuruma sürükleyende
budur.Hayatımızda yaptığımız beklide en büyük yanlışlardan biride
kendini kandırmak dışında hayatımıza giren insanları oldukları gibi
kabul edememekte yada nasıl olduklarını görememekte,görmezden
gelmekte…biz Ahmet Altan'ın dediği gibi bir heykel yaratıyoruz
topraktan,ona istediğimiz şekli veriyor,ekliyor yada çıkartıyoruz
bizler gerçekten bir heykele aşık olup onun bizim istediğimiz gibi
yüzümüze gülmesini bekliyoruz ve gün geliyor öyle gülmüyor ve
anlıyoruz ki o bizim heykelimiz olmaktan çıkmış o bir insan,yaşayan
bir varlığa dönüşmüştür..artık o bizim heykelemiz değil o
başkası
olmuştur.İşte size sizin istediğiniz gibi gülümsemeyen topraktan
oyuncağınız size gerçek yüzünü dönmüştür ve sizi yine kendi
halinize
bırakmıştır…ama siz bunu göremeyip yeni bir heykel yapmaya
kalkıştıysanız eğer daha çok uzun yıllar bu mutsuzluğa yelken
açmışsınız demektir…
Düşüncelerimiz öylesine derin öylesine güzel ki, su
,toprak,hava,güneş..her şey o kadar uygun olmalı,tam kıvamında olacak
ki her şey içiniz rahat etsin.Yetemiyorsunuz kendi kendinize,gereken
nedir diye düşünmeden edemiyorsunuz,beklemek en iyi çözüm diye
düşünüyorsunuz,özellikle beklemek,hiçbir şey yapmadan
beklemek..zaman
geçiyor ve yine paylaşacak bir insan beliriyor, işte bu noktada da
karşımızdakini tutsak almak yerine onunla birlikte düşünmeyi denemek
gerekiyor…size anlatmaya başlıyor sizinle paylaşmaya, soruyor size bir
çok şey ve eğer siz bu soruyu ilk ben düşünmek isterdim demiyorsanız
o
soruyu cevaplamanın ne önemi var? Çözümü olmasa da yaşamımızda o
sorusuz tasarlayamıyorsak farkına varın o soru olmadan evren can
sıkıcı!Bir anlamsızlıksa, evren o sorudan ötürü yaşanmaya değer
bir
evrense — işte o zaman o soruya kendimizi vermeliyiz.Düşünmeye
başlamadan önce benimsediğin sonucu, düşünmenin bitiminde ne yapıp
edip elden bırakmayacaksan hiç düşünme daha iyi.Düşünmek bir tür
borçlanmaktır,bir tür borcu yanlış'la öderiz karşılığında da
doğrular
kazanmayı öğreniriz… Düşünmek: herkesin yürüdüğü yollardan
başka
yollarda yürüme yürekliliği göstermek gerektirir. O yollar dönüp
dolaşıp herkesin gittiği yola götürse bile, hazır yolların sürüyle
yolcusu ile kendi yolunu kendi açan tek yolcu arasında büyük
ayrılıklar vardır..sizin izleyeceğiniz yol kendi yolunuz,kendiniz
olmalıdır..
Devamlı olarak mutsuz olan insan bir olay sonrası hüzne ve kedere
bürünmezler!mutsuz olan insanın dışa vuran belirtileri nasıl olursa
olsun insanın varoluşunu diğer insanlarla olan ilişkilerini irdeleyen
bir yaklaşıma sahiptir,dünyaya gelmesine,fırlatılıp
atılmışlığına bir
türü anlam veremeyen,diğer insanlarla ilişkilerini sorgulayan ve
bütün
bunlardan acı çeken,korkan,varoluş konumundan sürekli güvensizlik
duyan,bir türlü kendisi olmadığını duyumsayan ve
düşünendir..Bunlar
her an hepimiz karşılaşacağı ve karşılaştı şeylerdir..hepimiz
zaman,
zaman huzurlu olabilmek ,sakin bir hayat sürebilmek için yalnızlığı
tercih etmişizdir.Ancak yalnız olduğumuzda dahi hayatla ve insanlarla
olan ilişkilerimizi sorgulamış,sürekli düşünmüş,kendimizi
suçlamış ve
varoluşumuzun nedenlerini sorgulamışızdır ve hiçbir zaman da
istediğimiz o ruhsal dengeyi o sakinliği yakalayamamışızdır..çünkü
çelişkiler içinde bırakmışızdır kendimizi ve kararsızlıklara
sürüklemişizdir,bir yandan yalnız kalmaktan hoşnut olmuş,bir yandan
da
insanların içinde olmayışımızın hüznünü
duymuşuzdur..Mutsuzuzdur;
çünkü insanlarla ilişkilerimizde hep bir sorun vardır,bu
anlaşılmamamıza, mizacımız gereği farkındalığımızdan,sosyal
olmayı,diğerleri gibi olmayı beceremediğimizden kaynaklanır,onlardan
biri olmadığımızı düşünmek bir nevi üstün görme
düşüncemizdir.Bizler
hep böyle zamanlarda bu dünyada olmayan başkalarının özlemi
içerisindeyizdir,uyumsuzluğumuz ve kabullenemeyişimiz
bundandır.NIETZSCHE 'nin dediği gibi ' sürülere özgü zevkler herkes
için değildir'…ve bu yüzden o sınırlı zamanlarda bizler kendimizi
bir
yere ve bir tanıma yerleştirmek istemeyiz,herkes gibi yaşamak bize
korkunç görünür değil mi? Benim böyle düşündüğüm zamanlar
yıllara
sığmaz ve anlatmakla bitmez bunu biliyorum,her gün bu şekilde yaşayan
bir sürü insanla karşılaşıyorum…
07.kasım.05
" Zamanın nasıl geçtiğini bilmiyorum,herşey bir karmasa,herşey
beynin sana oynadığı bir oyun..zamanın sıkışmışlığına
uğradığım
zavallı saatlerde kendimi daha cok inandırdım yenilgiye,cesaretsizliğe
ve çaresizliğe…ama bugün daha farklı bakıyorum en azından bu
ekrana,sanki gözüm daha çok açıldı sanki biraz daha kötü bakıyorum
insanlığa..sanki biraz daha bencilleştim…
Evet bu yazı bircok sey yasandıktan sonra yazılmaya baslandı
her yazar yada her yazıcı gibi şikayetlerle ve beklide isyanla..artık
bir görevim var gibi hissediyorum,artık yeni bir amacım var
gibi..belki insanlığa belki kendime ,ama amaca doğru yöneliyorum
tıpkı
batan bir güneşi izler gibi merakla…
Hikayem cok uzun olmayan yıllara dayalı zaten size hayat
hikayemi anlatmayacağım size sadece gördüklerimi yazacağım..yada
sizin
bazen görmezden geldiklerinizi yada gercekten göremediklerinizi..evet
bir coğunuza göre ben cok iyi görüyorum evet bir cok kadına göre daha
akıllıyım (kadınlara göre dedim çünkü kendimi ancak bir kadınla
eşleştirebilirim gücüm ve belkide güzelliğim asla bir erkeği
yenebilecek kadar cesaret dolu değil..ben erkeklerle oyun oynayan
kadını değil yüzleşen kadını oynuyorum)..zamanın çürüten
sınırlı
zamanlarını genelde düşünerek geciriyorum ,nefes alarak,tıpkı bir
cocuk gibi ağlayarak daha cok..ama bu ağlayış ne bir annenin
ağlayışına, ne bir fakirin,ne bir aşığın,ne bir yenilenin
ağlaması..benim ağlayışım görünmeyen sessizliğimde…kendi
sesimde
kimi zaman ,kimi zaman ise avcumun içinde…
Kekse bir gün oturup size hayallerimden bahsetsem ,kimbilir
kacınızla aynı hayalleri paylaşıyorumdur..herkesin içinde bir
özgürlük
vardır..aileden kurtulma,sevgiliden kaçma,yuvadan kopmaya calışma ,o
sıcacık yuvalarınızdan gün gelir bir hevesle kacarsınız..evet ben
hiçbir yerden kacamayanlardanım…asla kacmayı
basaramayanlardanım…gün
geldi buna özendim bunu bağırdım etrafıma kacmalıyım yoksa
öldürücem
kendimi dedim…ama dinletemedim..insanlar neden dinlemek istesinler ki
sizi,sizin onlardan nasıl bir farkınız var..benim sizden nasıl bir
farkım var bunu hala bilmiyorum,bazıları melek olduğumu,bazıları
tanrıcaları olduğumu,bazıları Venüs olduğumu söyledi hep, evet
bunlar
bir anlık aldatmacalardı,evet bunlar her kadının duymak isteyeceği
büğülü sözlerden biriydi…ancak tüketim sizi yerinizden
oynatabilirdi,o
yüzden sizi tüketmelerine izin vermemeliydiniz size anneniz bunu
defalarca söylemiştir beklide..en azından benim annem tüket kızım ama
tüketilmene izin verme dedi…ama tam tersi oldu…tüketildim,gün geldi
tüketilmek istedim…hayat veya daha büyülü olan yasam, alım
satımdan,sadece tüketimden ileri geliyorsa siz bu hayatta ne kadar
tüketilmeden yasayabilirsiniz ki…yada siz tüketmeden nasıl özgür
kılabilirsiniz varlığınızı, aklınızı..sizce özgürlük nedir?
Boş bir
kavanoza bakıp bunu nasıl doldurucam demek mi? Yada herseye sahip
olmak mı?
Herseylerin adandığı bazı yazılar vardır,evlerin en ucube
yerlerinde toz içinde, birgün sizin onları bulmanızı
beklerler,aslında
ne zaman geriye dönüp bakacağınızı hayal ederler,sizi izlerlerler
aslında..çünkü sizi anlatan yazılar sizi sizden daha iyi tanıyan
cekmecelerinizde gizli..en son ne zaman okudunuz size adanan binlerce
yazılardan sadece birini..arkanıza baktığınızda bıraktığınız
onca
üzücü sey ne zaman olgularını kaybetti…bir tokat gibi ne zaman
suratınıza vurulacağını mı bekliyorsunuz..hayır o tokatı siz
kendinize
atıcaksınız,hiç beklenmedik bir anda..ödemeyediğiniz bir sürü borcu
bir anda ödemeye calışacaksınız çünkü siz tüketicisiniz siz statü
düşkünlüğü içinde kendini kaybedenlerdensiniz..değilseniz bile
olacaksınız…
Ben zamanla sınırlı herseyden ölesiye nefret eden bir insanım,
zamana sığan nice kayıplar ellerimin içinde..her insan gibi secim
haklarımı değerlendirdim olması gerekene inandım,insanlar üstüne
giydirilen maskeyi ben de taktım ve o maskeyle yasamaya devam
ettim..aslında tüm bu amaclar tüm bu maskeler mutlu olmak
adınaydı..mutlu olmak demek bunu istemek demek yetinmemek demekti,hep
daha fazlasını arzulamak onu tüketmek demekti..belkide mükemmelliğe
ulaşmak demekti..nedir mükemmel? Bir bileniniz var mı? Evet herkesin
mükemmellik düşüncesi farklıdır herkes mükemmeli yasamak yada onu
elde
etmek ister ama bu savas hiçbir zaman bitmez taki gözlerinizi yumana
dek..yani tatminsizlik her yerde…
Mutluluk adı altında sığındığımız bu yasamda
kaybettiklerimizi bir
değerlendirsek onu coktan kaybettiğimizi daha iyi anlayacağız..çünkü
annenizin karnından doğduğunuz ve ilk güneşi gördüğünüz kadar
masum
değilsiniz…bizler ogünden sonra körelmeye, adanmışlıkların
tüketimi
içindeyiz çünkü…bizler kendimizi tanıyamayacak kadar
aciziz..vicdanınız nerede sizin,güven verdiğiniz kac insanı yolda
bırakmadınız..aç olduğunuz da kaç insanı kendinizden önce
doyurdunuz..kaç sümüklü cocuğa yardım elinizi uzattınız..her zaman
ön
yargılar elalemin herifi,elalemin kızı,karısı,çocuğu dediniz..siz de
bir elalemsiniz..sizinde değer yargılarınız olmalı ne kadar
kirlenmişsede ne kadar ilk günki gibi olmasalarda…
Hadi kabullenelim bizler bencil yaratıklarız,bizler ancak zarar
göreceğimize inandığımızda vicdanımıza sığınırız..bizler ancak
ac
kalınca anlarız tokluğu…yitirdiklerimi düşünüyorum her zaman
vazgectiklerimi,vazgectiğim değer yargılarımı…artık geri
döndüremem…artık hiçbirsey dün gibi olmaz,her zaman aynı seyi
yasıyorum diyemezsiniz..yoruldum diyemezsiniz her zaman..hergün aynı
nehirden aynı su akmıyor..hergünki göz yaslarınız aynı değil..siz
artık timsah gözyasları döküyorsunuz tıpkı benim gibi…ve bir
palyaco
olamayacak kadar da kapalı gözleriniz dünyaya…
Yüzleşin kendinizle,sonra sevgilinizle,sonra gercek
aşkınızla,ailenizle…değişmez diye bir sey yok..her insan her gün
gibi
her mevsim gibi değişim sürecinde…sadece bunu caktırmamayı iyi
biliyor…zorlukları yasama değil,etrafınızdaki insanlara
değil,yasadığınız yere hiç değil,kendinize sormalısınız…siz ne
zaman
kendiniz olabilirseniz…mutlu olmaya bir o kadar yaklaşmışsınız
demektir…çünkü mutlu olmak kendini tanımaktan gecer…sonrada
insanları
tanımaktan…"
Ve asıl soru özgürlük? Elinize bir meşale verilince olmuyor diymi?