Perşembe, Temmuz 12, 2007

Home Home Sweet Home

        Evimi, odamı özledim. Kendi yatağımda yatmayı özledim. Arabamı özledim. Oysa ki herşey daha yeni başlıyor, geri dönücem ve sadece bir ay kalıp evimde yeniden yollara düşücem, Belçika, Hollanda, Macaristan, Portekiz, İsveç... Dolaşıp durucam bir daha evime geri dönmeden. Buradan geri döndüğümde bol bol keyfini çıkarıcam evimin. Bir parti bile verebilirim, tanıdık, tanımadık herkesin davetli olduğu. Sonra yavaştan yeniden yolara düşerim. Sakin ve sessiz. Geride hiç bir şey bırakmadan...

        Çok pesimist oldu yine İnsan kendini yabancı bir şehirde yalnız hissediyor, her ne kadar kendi şehrimde de yalnız olsam da. Orada kendimle kaldığım zamanlar yapacağım birşeyler olduğundandır ki burada daha bir kapana kısılmış hissediyorum kendimi. Çok mu korkağım.

        Gerçi burada havada da memeret yok işin kötüsü, hep bulutlu, hep bulutlu, güneşi görünce mutlu oluyorsun, ama serin bu da rahat rahat uyumamı sağlıyor...

        Vesaire vesaire, sadece sıkıldım, yapacak bişey bulamadım, “yazıyım ben de madem öyle“ dedim kendimce

        Kalın sağlıcakla...

1 yorum:

  1. merhaba özgür, uzun zaman oldu evet çook uzun zaman sonra sitene girdim ve okudum...söz vermiştim kendime ama bir kereliğine olsun bozdum bu sözü...sana son bir yazı daha..benden..

    * * *

    Bir gün sizde bir düşünür olur çıkarsınız,
    yasadıklarınıza,alıp,verdiklerinize yoğunlaşır,herseyi tartmaktan
    cok,göz ardı etmemeyi amaçlarsınız..tıpkı bugün gibi
    bilgisayarınızın
    basına oturup kendinizle,insanlıkla ve doğa kanunlarıyla yüzleşmeye
    adarsınız günlerinizi, aylarınızı,zamanınızı…


    Hayatın günümüz gençliğine sunduğu mucizelerden hepimiz
    yararlanıyoruz,hepimiz kimseden farklı olmayan mutlak doğruları
    yasadığımıza inanıyoruz,ellerimize sunulan bunca yıldır bir gercek
    var
    cünkü…bu gercekte yasanan onca hikaye..insanlığın mutlu olmasını
    amaclayan binlerce düşünce,bunu savunan binlerce düşünürle
    istediğimiz
    an burun buruna gelebiliyoruz…yasam her zaman sadece yasamaktan değil,
    bu hayatı sorgulamaktan ibarettir çünkü..insan bilemez hangi yöntemle
    yeniden düzene gireceğini,yapabildiği sadece herhangi bir şeyi
    sorgulamaktan geçer ne zaman cevap bulur o zaman ebedi huzura ulaşır
    beklide..her zaman bir korku vardır içimizde
    yanılmışlıklarımızdan,ayrılmışlıklarımızdan,soyutlandığımız
    gerçek
    yerimizden kopma düşüncesi beklide bu korku..adını siz koyun! Bu sizin
    hayatınız tıpkı benim olduğu gibi…

    Bugün neyi sorguluyorum; gerçek gücümüzden yola çıkarak erdemli
    düşünce gücüne nasıl ulaşabilir ve bulunduğumuz mutsuzluktan nasıl
    soyutlanabiliriz..bunu hiç sorgulamadığınıza
    inanmıyorum…mutluluğumuzu
    ve erdemli düşünüş gücümüzü bulup da kaybettiğimiz günleri
    çok iyi
    hatırlıyoruzdur hepimiz..arkamızda bıraktığımız onca silik
    olguları
    asla yitirmemişizdir,her hayatımıza giren insana bu kapıları
    açmak,bunları anlatabilmek,bir yardım görebilmek için
    çırpındığımız
    zamanlarımız olmuştur..biz aslında her zaman kendimizi ait
    hissedebilecek bir yer aramışızdır,bu bir kucak,bir yuva yahut bir
    şehir olmuştur.Eski bir söz gibi sığınacak bir liman
    aramışızdır..ama
    biliyorum bu asla bulunamadı,tam bulduk zannettiğimizde onun o
    olamadığını inandık çünkü biz hiçbir zaman insanları kendi
    yaptığımız heykele benzetmekten alı koyamadık..inançlarımız hep
    bir
    hayalete doğru yöneldi,bir ışığa doğru…

    Biliyorsunuz bu onların suçu değil,bu bizim yanlışımız,bu bizim
    beynimize oynadığımız bir oyun,farkındasınız değil mi ? bizler asla
    mutlu olamayacağız inancıyla korkak iç güdülerimize
    sığınan,düşünen
    yaratıklarız..bizlerin problemi karsı yönden esen iki yel arasında dik
    durmaya çalışmamızdır..

    Us ile tutkular arasında bir iç savaşı vardır insanın,bu iki
    varsayım
    arasında çelişkiye düşer ve her zaman ikiye ayrılır.Büyük bir
    varsayımımız vardır insan tini üstüne,onun yenilmesine,ona saygı
    gösterilmemesine dayanamayız ve işte bu saygıya dayanır insanın
    bütün
    mutluluğu..ağır basar, bütün mutsuzluklara karsı kendi değer
    yargılarımız, çünkü az bulunur bir yansımadır mutluluk…Bizler
    mutluluk
    kanatlarımızı ne zaman sonsuza dek takabileceğimize inandığımızda
    mutlak doğruya o kadar yakınlaşmışız demektir..

    Yenmemiz gereken bir ikilim var yasamda,mutluluğu kazanmanın yolu
    herseye sahip olmaktan mı geçer yoksa ahlak kuralları çerçevesinde
    yasamı sahiplenmekte mi?Bu noktada bir bilgine başvuralım o zaman
    DIOGENES 412-320 yılları arasında yasamış,kendine yetme ve sadelik
    ilkelerine dayanan kinik yasam biçiminin öncülerindendir..Onun
    hakkında doğruluğundan kuşku duyulan birçok hikaye vardır,bunlardan
    biride gündüzleri Atina sokaklarında elinde fenerle dolaşarak,dürüst
    bir adam aradığıdır..Kimine gülünç gelebilecek bu hikaye aslında
    insanoğlunun nasıl karanlık bir yüzünün olduğunu gösteren acı bir
    varsayımdır..DIOGENES toplumdaki yapaylıklara ve uzlaşımsal değerlere
    meydan okumuş ve,her tür yerleşik kuralın insanın doğallığına
    aykırı
    düştüğüne inandığı için,toplumun tüm yerleşik kurallarına
    karşı
    çıkmayı,uzlaşımsal ölçü ve inanışlarının çoğunun boş
    olduğunu
    göstermeyi ve insanları yalın ve doğal bir yaşam biçimine
    çağırmayı
    amaçlamıştır. Ona göre, sade bir yasam tarzı sadelikten başka,
    örgütlenmiş dolayısıyla uzlaşımsal toplumların görenek ve
    yasalarını
    da önemsememek anlamına gelir.Diagenes yoksulluk içinde yasadığı,
    halka açık yerlerde yatıp kalktığı ve yiyeceğini dilenerek
    topladığı
    halde,herkesin aynı şekilde yaşaması gerektiğini
    savunmamıştır.Onun
    tek amacı,kişinin en kısıtlı yasam koşullarında bile, mutlu ve
    bağımsız olabileceğini göstermek olmuştur.Diogenes 'in savunduğu
    yaşam tarzının ilk ilkesi kendine yetme,yani kişinin,mutluluk için
    gerekli her şeyi kendi içinde taşıyabilmesi ilkesidir.İkinci ilkesi
    ise 'utanmazlık' ,kendi başına zararsız olan bazı eylemlerin hiçbir
    şekilde yapılamayacağını öne süren uzlaşımları umursamamak
    anlamına
    gelir.Bu ilkeden yola çıkarak yerleşik davranış kalıplarına
    uymadığı
    için,kendi açısından sade ve doğal,toplumsal değerler açısındansa
    sefil denebilecek bir yasamı,yasamayı tercih etmiştir.Evet bugündeyiz
    değişen hiç bir şey yok hayatımızda bugün bir kaçımız onu
    dinlemiş
    olsaydık onun ilkelerine sadık kalabilseydik belki onun kadar inançlı
    olsaydık çoktan başarmıştık mutluluğa ulaşmayı öyle değil mi?

    Hayatımızdaki bazı yaşanmışlıklar asla birer rastlantı
    değildir,buna
    böyle yaklaşmamız yalnızca bilgiziliğimizden ileri geldiğine
    inanıyorum,bir olayın nedeni bilmediğimiz an sığındığımız tek
    şey
    çünkü bu olgudur..asıl sorgulamamız gereken doğru bir yaşayışın
    dayanakları neler olmalıdır?Mutluluğa ulaşmak isteyen,yararına olanla
    olmayanı ayırt etmeyi bilmelidir,bunun ölçüsünüde insan haz ve acı
    duygularında bulabilir,yalnızca zor olan göreceli olarak iyi
    olanla,mutlak olarak iyi olanı ayırt etmektedir.Göreceli olarak iyi
    olanlar maddi ve duygusal sevinçlerimiz,güzellik,şeref ve zenginlik
    gibi şeylerdir.Eğer sizin sığınağınız bunlar olmuşsa sadece iyi
    olandan sevinç duyarsınız..İnsanın ahlakça değerinin ölçüsü
    düşünüşüdür öyle değil mi?O zaman mutlu olmak için yapılacak ilk
    adım
    ruh dinginliğine erişmektir…şimdi diyorsunuz ki bunları algılamak
    yada
    bunları yasama dökmek kolay mı? İşte benim üzerinde durduğum asıl
    nedende bu yasam tarzını nasıl oluşturabileceğimizdir.Hayatımda olup
    biteni yazdığım yüzlerce defterler ve sayfalar dolusu anılarım var
    herkes gibi,bugün onları okuduğumda benim için hayatta önemli
    gördüğüm
    tek bir şeye rastlıyorum oda aşkta,dostlukta,paylaşımlarda olamayan
    dürüstlük…isyanım hep kendi benliğime olmuş gibi gözükse de asıl
    suçladığım çevremdekiler ve izlenilen kurallar oldu..işte o
    yazılardan
    biri;

    " hayatta beklide insanı mutlu edebilecek nadir şeyler var ve
    belki de ben bunca yılımı bunu düşünerek geçirdim,mutluluğun daimi
    iksirini bulabilmekti yaşamımdaki güç ve nedense bunu hep aşkta
    sorguladım.Hala emin değilim bunu onda mı aramalıyım
    düşüncesinden…hayatımda olmasını istediğim birkaç şey var
    ,beklide
    yıllardır arzu ettiğim özgürlüğümü kazanma mücadelemi ne kadar
    başardığıma inansam da ancak yalnız bir insanın sadece özgür
    olabileceği inancına vardım bugün..yaşamdan beklediklerimiz yada
    istediklerimiz her gün baktığımız aynada kendimize attığımız
    çizikler
    kadar acı dolu..yada deneme tahtası gibi gördüğümüz hayatımızın
    her
    gün çizgilerinin fazlalaşması gibi…yeni bir hayata başlamak ve
    arınmak
    için tüm yaşananları terk etmek mi gerek,memnun olmadığın her
    şeyden
    vazgeçmen mi gerek bilemiyorum yada buna cesaretim var mı asıl soru bu
    olmalı?ben bir aşk arıyorum ama bunu yaparken insanlara benzetiyorum,
    eskiler benimle yenilerle iç içe,bugün hala eskileri yaşıyorum…"

    O gün bunları yazarken neler hissettiğimi hala hatırlıyorum,kafamın
    içindeki boşlukları doldurmak için ne karanlık odalara hapsettim
    kendimi..sorular cevaplanamadı,unutulmaya yüz tuttu,hep bir ışık
    arandı ama bu izler hep insanların üzerine serpiştirildi ve asla
    silinemedi tarihimden..yaptığım yanlışları göz ardı etmem bir çok
    insan tarafından sağlanmadı ben sadece vazgeçtim ve vazgeçtikçe de o
    mecazi uçuruma doğru sürükledim kendimi..hayatıma gerçekten aşk adı
    altında sadece bir kez kişi girdi,ailemin yeri her zaman sarsıldı asıl
    güven duyduğum tek şey kendi düşüncelerimden başkası değildi…ve
    gün
    geldi o düşüncelerde köreldi ve işte çaresizlik,yalnızlık korkusu
    daha
    bir sardı bedenimi…kendime defalarca sorduğum sual napıyorum ben ? bu
    ben miyim? 'di..ve işte bir çıkmaz sokak daha..günler günleri doğurdu
    böyle,zaman benim için gün geçtikçe daha da yitikleşti..yasamak daha
    bir zorlaştı..biliyorum bu hisler size asla yabancı değil,belki gün
    geldi kendinizi seçilmiş ve tüm insanlardan farklı gibi gördünüz,bu
    sizi daha da çok uzaklaştırdı insanlardan bu daha üstün görüş
    kendini
    kandırmaktan başka bir şey değil emin olun…düşünelim mi
    etrafımızdaki
    kaç insandan farklı giyinebiliyoruz yada okuduğumuz,konuştuğumuz
    kelimelerden tutun hangi özelliğinizle birçok insandan farklı bir
    yaradılışa sahipsiniz?..sizin beğenmediğiniz o insanlardan nasıl bir
    farkınız olabildi..insanlardan kaçmak, onları anlamaktan uzaklaşmak
    bir nevi kendinizden de uzaklaşmaktır…bizler hayatta hep göreceli
    yaşıyoruz,yapıp,ettiklerimiz kendimize veya hayata biçtiklerimiz her
    zaman olmak istediğimiz yaşayışa dair,amaçlarımız olmak istediğimiz
    insana dair..bizi bizden uzaklaştıran olmak istediğimiz başka bizler!
    Bu ne demek mi, biz kendimizden çok da uzak olmayan başka bir insana
    imreniyoruz, hedeflerimiz veya kendimize koyduğumuz hedefler her zaman
    başka bir insan olabilme hevesiyle bunu inkar edebilir misiniz? Çok
    yalana sığınan bir insan her zaman dürüst olduğunu savunmaz
    mı,inanmak
    ister çünkü söylediklerine ve inandırmak ister.Bu hayatta kendini
    kandırmak oldukça kolay ve bizi en çok uçuruma sürükleyende
    budur.Hayatımızda yaptığımız beklide en büyük yanlışlardan biride
    kendini kandırmak dışında hayatımıza giren insanları oldukları gibi
    kabul edememekte yada nasıl olduklarını görememekte,görmezden
    gelmekte…biz Ahmet Altan'ın dediği gibi bir heykel yaratıyoruz
    topraktan,ona istediğimiz şekli veriyor,ekliyor yada çıkartıyoruz
    bizler gerçekten bir heykele aşık olup onun bizim istediğimiz gibi
    yüzümüze gülmesini bekliyoruz ve gün geliyor öyle gülmüyor ve
    anlıyoruz ki o bizim heykelimiz olmaktan çıkmış o bir insan,yaşayan
    bir varlığa dönüşmüştür..artık o bizim heykelemiz değil o
    başkası
    olmuştur.İşte size sizin istediğiniz gibi gülümsemeyen topraktan
    oyuncağınız size gerçek yüzünü dönmüştür ve sizi yine kendi
    halinize
    bırakmıştır…ama siz bunu göremeyip yeni bir heykel yapmaya
    kalkıştıysanız eğer daha çok uzun yıllar bu mutsuzluğa yelken
    açmışsınız demektir…

    Düşüncelerimiz öylesine derin öylesine güzel ki, su
    ,toprak,hava,güneş..her şey o kadar uygun olmalı,tam kıvamında olacak
    ki her şey içiniz rahat etsin.Yetemiyorsunuz kendi kendinize,gereken
    nedir diye düşünmeden edemiyorsunuz,beklemek en iyi çözüm diye
    düşünüyorsunuz,özellikle beklemek,hiçbir şey yapmadan
    beklemek..zaman
    geçiyor ve yine paylaşacak bir insan beliriyor, işte bu noktada da
    karşımızdakini tutsak almak yerine onunla birlikte düşünmeyi denemek
    gerekiyor…size anlatmaya başlıyor sizinle paylaşmaya, soruyor size bir
    çok şey ve eğer siz bu soruyu ilk ben düşünmek isterdim demiyorsanız
    o
    soruyu cevaplamanın ne önemi var? Çözümü olmasa da yaşamımızda o
    sorusuz tasarlayamıyorsak farkına varın o soru olmadan evren can
    sıkıcı!Bir anlamsızlıksa, evren o sorudan ötürü yaşanmaya değer
    bir
    evrense — işte o zaman o soruya kendimizi vermeliyiz.Düşünmeye
    başlamadan önce benimsediğin sonucu, düşünmenin bitiminde ne yapıp
    edip elden bırakmayacaksan hiç düşünme daha iyi.Düşünmek bir tür
    borçlanmaktır,bir tür borcu yanlış'la öderiz karşılığında da
    doğrular
    kazanmayı öğreniriz… Düşünmek: herkesin yürüdüğü yollardan
    başka
    yollarda yürüme yürekliliği göstermek gerektirir. O yollar dönüp
    dolaşıp herkesin gittiği yola götürse bile, hazır yolların sürüyle
    yolcusu ile kendi yolunu kendi açan tek yolcu arasında büyük
    ayrılıklar vardır..sizin izleyeceğiniz yol kendi yolunuz,kendiniz
    olmalıdır..
    Devamlı olarak mutsuz olan insan bir olay sonrası hüzne ve kedere
    bürünmezler!mutsuz olan insanın dışa vuran belirtileri nasıl olursa
    olsun insanın varoluşunu diğer insanlarla olan ilişkilerini irdeleyen
    bir yaklaşıma sahiptir,dünyaya gelmesine,fırlatılıp
    atılmışlığına bir
    türü anlam veremeyen,diğer insanlarla ilişkilerini sorgulayan ve
    bütün
    bunlardan acı çeken,korkan,varoluş konumundan sürekli güvensizlik
    duyan,bir türlü kendisi olmadığını duyumsayan ve
    düşünendir..Bunlar
    her an hepimiz karşılaşacağı ve karşılaştı şeylerdir..hepimiz
    zaman,
    zaman huzurlu olabilmek ,sakin bir hayat sürebilmek için yalnızlığı
    tercih etmişizdir.Ancak yalnız olduğumuzda dahi hayatla ve insanlarla
    olan ilişkilerimizi sorgulamış,sürekli düşünmüş,kendimizi
    suçlamış ve
    varoluşumuzun nedenlerini sorgulamışızdır ve hiçbir zaman da
    istediğimiz o ruhsal dengeyi o sakinliği yakalayamamışızdır..çünkü
    çelişkiler içinde bırakmışızdır kendimizi ve kararsızlıklara
    sürüklemişizdir,bir yandan yalnız kalmaktan hoşnut olmuş,bir yandan
    da
    insanların içinde olmayışımızın hüznünü
    duymuşuzdur..Mutsuzuzdur;
    çünkü insanlarla ilişkilerimizde hep bir sorun vardır,bu
    anlaşılmamamıza, mizacımız gereği farkındalığımızdan,sosyal
    olmayı,diğerleri gibi olmayı beceremediğimizden kaynaklanır,onlardan
    biri olmadığımızı düşünmek bir nevi üstün görme
    düşüncemizdir.Bizler
    hep böyle zamanlarda bu dünyada olmayan başkalarının özlemi
    içerisindeyizdir,uyumsuzluğumuz ve kabullenemeyişimiz
    bundandır.NIETZSCHE 'nin dediği gibi ' sürülere özgü zevkler herkes
    için değildir'…ve bu yüzden o sınırlı zamanlarda bizler kendimizi
    bir
    yere ve bir tanıma yerleştirmek istemeyiz,herkes gibi yaşamak bize
    korkunç görünür değil mi? Benim böyle düşündüğüm zamanlar
    yıllara
    sığmaz ve anlatmakla bitmez bunu biliyorum,her gün bu şekilde yaşayan
    bir sürü insanla karşılaşıyorum…
    07.kasım.05

    " Zamanın nasıl geçtiğini bilmiyorum,herşey bir karmasa,herşey
    beynin sana oynadığı bir oyun..zamanın sıkışmışlığına
    uğradığım
    zavallı saatlerde kendimi daha cok inandırdım yenilgiye,cesaretsizliğe
    ve çaresizliğe…ama bugün daha farklı bakıyorum en azından bu
    ekrana,sanki gözüm daha çok açıldı sanki biraz daha kötü bakıyorum
    insanlığa..sanki biraz daha bencilleştim…

    Evet bu yazı bircok sey yasandıktan sonra yazılmaya baslandı
    her yazar yada her yazıcı gibi şikayetlerle ve beklide isyanla..artık
    bir görevim var gibi hissediyorum,artık yeni bir amacım var
    gibi..belki insanlığa belki kendime ,ama amaca doğru yöneliyorum
    tıpkı
    batan bir güneşi izler gibi merakla…
    Hikayem cok uzun olmayan yıllara dayalı zaten size hayat
    hikayemi anlatmayacağım size sadece gördüklerimi yazacağım..yada
    sizin
    bazen görmezden geldiklerinizi yada gercekten göremediklerinizi..evet
    bir coğunuza göre ben cok iyi görüyorum evet bir cok kadına göre daha
    akıllıyım (kadınlara göre dedim çünkü kendimi ancak bir kadınla
    eşleştirebilirim gücüm ve belkide güzelliğim asla bir erkeği
    yenebilecek kadar cesaret dolu değil..ben erkeklerle oyun oynayan
    kadını değil yüzleşen kadını oynuyorum)..zamanın çürüten
    sınırlı
    zamanlarını genelde düşünerek geciriyorum ,nefes alarak,tıpkı bir
    cocuk gibi ağlayarak daha cok..ama bu ağlayış ne bir annenin
    ağlayışına, ne bir fakirin,ne bir aşığın,ne bir yenilenin
    ağlaması..benim ağlayışım görünmeyen sessizliğimde…kendi
    sesimde
    kimi zaman ,kimi zaman ise avcumun içinde…

    Kekse bir gün oturup size hayallerimden bahsetsem ,kimbilir
    kacınızla aynı hayalleri paylaşıyorumdur..herkesin içinde bir
    özgürlük
    vardır..aileden kurtulma,sevgiliden kaçma,yuvadan kopmaya calışma ,o
    sıcacık yuvalarınızdan gün gelir bir hevesle kacarsınız..evet ben
    hiçbir yerden kacamayanlardanım…asla kacmayı
    basaramayanlardanım…gün
    geldi buna özendim bunu bağırdım etrafıma kacmalıyım yoksa
    öldürücem
    kendimi dedim…ama dinletemedim..insanlar neden dinlemek istesinler ki
    sizi,sizin onlardan nasıl bir farkınız var..benim sizden nasıl bir
    farkım var bunu hala bilmiyorum,bazıları melek olduğumu,bazıları
    tanrıcaları olduğumu,bazıları Venüs olduğumu söyledi hep, evet
    bunlar
    bir anlık aldatmacalardı,evet bunlar her kadının duymak isteyeceği
    büğülü sözlerden biriydi…ancak tüketim sizi yerinizden
    oynatabilirdi,o
    yüzden sizi tüketmelerine izin vermemeliydiniz size anneniz bunu
    defalarca söylemiştir beklide..en azından benim annem tüket kızım ama
    tüketilmene izin verme dedi…ama tam tersi oldu…tüketildim,gün geldi
    tüketilmek istedim…hayat veya daha büyülü olan yasam, alım
    satımdan,sadece tüketimden ileri geliyorsa siz bu hayatta ne kadar
    tüketilmeden yasayabilirsiniz ki…yada siz tüketmeden nasıl özgür
    kılabilirsiniz varlığınızı, aklınızı..sizce özgürlük nedir?
    Boş bir
    kavanoza bakıp bunu nasıl doldurucam demek mi? Yada herseye sahip
    olmak mı?

    Herseylerin adandığı bazı yazılar vardır,evlerin en ucube
    yerlerinde toz içinde, birgün sizin onları bulmanızı
    beklerler,aslında
    ne zaman geriye dönüp bakacağınızı hayal ederler,sizi izlerlerler
    aslında..çünkü sizi anlatan yazılar sizi sizden daha iyi tanıyan
    cekmecelerinizde gizli..en son ne zaman okudunuz size adanan binlerce
    yazılardan sadece birini..arkanıza baktığınızda bıraktığınız
    onca
    üzücü sey ne zaman olgularını kaybetti…bir tokat gibi ne zaman
    suratınıza vurulacağını mı bekliyorsunuz..hayır o tokatı siz
    kendinize
    atıcaksınız,hiç beklenmedik bir anda..ödemeyediğiniz bir sürü borcu
    bir anda ödemeye calışacaksınız çünkü siz tüketicisiniz siz statü
    düşkünlüğü içinde kendini kaybedenlerdensiniz..değilseniz bile
    olacaksınız…
    Ben zamanla sınırlı herseyden ölesiye nefret eden bir insanım,
    zamana sığan nice kayıplar ellerimin içinde..her insan gibi secim
    haklarımı değerlendirdim olması gerekene inandım,insanlar üstüne
    giydirilen maskeyi ben de taktım ve o maskeyle yasamaya devam
    ettim..aslında tüm bu amaclar tüm bu maskeler mutlu olmak
    adınaydı..mutlu olmak demek bunu istemek demek yetinmemek demekti,hep
    daha fazlasını arzulamak onu tüketmek demekti..belkide mükemmelliğe
    ulaşmak demekti..nedir mükemmel? Bir bileniniz var mı? Evet herkesin
    mükemmellik düşüncesi farklıdır herkes mükemmeli yasamak yada onu
    elde
    etmek ister ama bu savas hiçbir zaman bitmez taki gözlerinizi yumana
    dek..yani tatminsizlik her yerde…

    Mutluluk adı altında sığındığımız bu yasamda
    kaybettiklerimizi bir
    değerlendirsek onu coktan kaybettiğimizi daha iyi anlayacağız..çünkü
    annenizin karnından doğduğunuz ve ilk güneşi gördüğünüz kadar
    masum
    değilsiniz…bizler ogünden sonra körelmeye, adanmışlıkların
    tüketimi
    içindeyiz çünkü…bizler kendimizi tanıyamayacak kadar
    aciziz..vicdanınız nerede sizin,güven verdiğiniz kac insanı yolda
    bırakmadınız..aç olduğunuz da kaç insanı kendinizden önce
    doyurdunuz..kaç sümüklü cocuğa yardım elinizi uzattınız..her zaman
    ön
    yargılar elalemin herifi,elalemin kızı,karısı,çocuğu dediniz..siz de
    bir elalemsiniz..sizinde değer yargılarınız olmalı ne kadar
    kirlenmişsede ne kadar ilk günki gibi olmasalarda…

    Hadi kabullenelim bizler bencil yaratıklarız,bizler ancak zarar
    göreceğimize inandığımızda vicdanımıza sığınırız..bizler ancak
    ac
    kalınca anlarız tokluğu…yitirdiklerimi düşünüyorum her zaman
    vazgectiklerimi,vazgectiğim değer yargılarımı…artık geri
    döndüremem…artık hiçbirsey dün gibi olmaz,her zaman aynı seyi
    yasıyorum diyemezsiniz..yoruldum diyemezsiniz her zaman..hergün aynı
    nehirden aynı su akmıyor..hergünki göz yaslarınız aynı değil..siz
    artık timsah gözyasları döküyorsunuz tıpkı benim gibi…ve bir
    palyaco
    olamayacak kadar da kapalı gözleriniz dünyaya…

    Yüzleşin kendinizle,sonra sevgilinizle,sonra gercek
    aşkınızla,ailenizle…değişmez diye bir sey yok..her insan her gün
    gibi
    her mevsim gibi değişim sürecinde…sadece bunu caktırmamayı iyi
    biliyor…zorlukları yasama değil,etrafınızdaki insanlara
    değil,yasadığınız yere hiç değil,kendinize sormalısınız…siz ne
    zaman
    kendiniz olabilirseniz…mutlu olmaya bir o kadar yaklaşmışsınız
    demektir…çünkü mutlu olmak kendini tanımaktan gecer…sonrada
    insanları
    tanımaktan…"
    Ve asıl soru özgürlük? Elinize bir meşale verilince olmuyor diymi?

    YanıtlaSil

Gizli Özne

Sürekli dönüp dönüp onun yazdıklarını okuyorum. Facebook'ta onun resimlerine bakıp duruyorum, beraber yazışmalarımızı yeniden yeniden...