Cuma, Eylül 23, 2011

Gizli Özne

Sürekli dönüp dönüp onun yazdıklarını okuyorum. Facebook'ta onun resimlerine bakıp duruyorum, beraber yazışmalarımızı yeniden yeniden okuyorum. Her akşam yatmadan önce sesini duymak için arayasım geliyor, aramıyorum ve bir boşlukla dalmaya çalışıyorum uykuya. Karşımdayken ya da arada iki üç kişi varken yanına oturmak, yanındayken koluna girmek, kolundayken elini tutmak, elini tutarken yanaklarını öpmek, yanaklarını öperken dudaklarına yapışmak istiyorum. Beraber uyumak, kucağında sızmak istiyorum. Hayatını bilmek istiyorum, her detayıyla ne düşündüğünü. Akıllı çocuklarımız olsun istiyorum.

Ama onunla çıkmak, sevgili olmak istemiyorum. Kıskanmak, kısıtlamak, kısıtlanmak, mecbur kalmak, ayrılmaktan korkmak istemiyorum. Kavga etmek, tartışmak, yanlış anlaşılmak, yanlış anlamak istemiyorum. Bitişini izlemek, beklemek, saatimi ona göre ayarlamak istemiyorum.

Ve ben müzik dinlemek istiyorum, hayatın yarattığı sesleri dinlemek, akışına bırakmak istiyorum... Hayat ne kadar tezat yerlere aksa da...

Cuma, Mayıs 13, 2011

158gün

158gün, bir sevgili sesi, yada sevgilinin bir saat olsun seni görebilme ihtimaliyle 8saat yol gelmesi... 158gün çabuk geçer demeyin, her saniyeyi saymak, bulunduğun şehrin hangi şehir olduğunu unutmak, hani oraya varan ne otobüs ne bir tren yokmuş gibi ulaşılamayacağını bilmek... 158gün hayatın bir parçası değil kesinlikle, eğer bir sevgili yoksa sesini duyma şansın yoksa... 158gün, orada bir yıla; bir yıl, bir asıra denk geliyor...
Yanlış anlamayın karamsar değilim, hatta bu 158günlük "hayat" daha önceki hayatımdan iyimserim...

Cuma, Nisan 29, 2011

Ölüm

Hani anlatmıştım ya sana rüyalarımı, saçma geliyordu. Ayın 12siydi, farketmedim ilk başta ama nüfus cüzdanımı o büyük kahverengi zarfa koyduğum an ölmüştüm. Ölüm beyin ölümüyle ilişkilendirilir ya, kalp çalışmaya devam etse bile, beyin öldüğü zaman insanda ölmüş sayılır. Kalbim hala sen atıyor, beynim hiç engel olamıyor artık, ne mantık kaldı, ne düşünce, sadece seninle ilişkilendirilmiş anı parçacıkları. Hani anlatmıştım ya eski sevgilimi rüyalarımda gördüğümü, o kadarda eski değilmiş onunla sevgili oluşum, çünkü o senmişsin... Şimdi rahat rahat anlıyorum neden o kadar kolay beni kıvrandırdığını...
Artık özlemiyorum seni bile; sadece gözümde canlandığı zaman küfrediyorum duruma...

Cuma, Nisan 01, 2011

Değişim

Yarı depresif, yarı enerjik ama bir şekilde hayat dolu bir insandım. İnsanlara laf atan, bir çok şeyden zevk alan, yeni insanlarla rahat rahat tanışıp, onlarla keyifli muhabbetler yapan bir adamdım. Bir kızla çıkıyordum, beni çok seviyordu ama 3. kez çıkıyor olmamıza rağmen tam olarak diğer sevgililerimi sevdiğim kadar sevememiştim, ama sevilme duygusu hep ona döndürmüştü beni.

Bir gün beni birisiyle tanıştırdı, bir kaç sene önce aynı kişiden bahsederken “sen kesin ona aşık olursun tanıştırmak istemem” dediği insandı. Tanıştırdığı gün içim içime sığmamaya başlamıştı bile. Bir gün bizi yemeğe çağırdığında aklımdan geçmeye başlamış, Bomonti’de içerken onun viyolonsel çalışını ve “yalnızlık ömür boyu” şarkısını dinledikten sonra yanımda sevgilim gibi (bu süre içinde sevgili demeye bin şahitlik bir durumda bırakmıştım ilişkiyi) olan insanı evinin yoluna bırakır bırakmaz rahat rahat aşık olabilmek için dönmüştüm Bomonti’ye.

Eski sevgilimin en yakın arkadaşı olması haricinde hiç bir sorun yoktu, yani beraber olmamız mümkün değildi, çünkü eski sevgilim beni çok sevmiş ve aşık olduğum insanın hayatını cehenneme çevirebilecek bir yapıdaydı. Zaten karşılıklı mı onu bile bilmiyordum.

Kısa bir süre sonra, Kahve Evi’nde öpüşmemizle başladı herşey. O benden de daha hayat dolu bir insandı, hatta benim “onunla olamaz” depresyonu ve krizinden sonra o hayat dolu, bense değil gibiydim. Yaşadıklarımız gizli ama çok yoğunlaşmaya başlamıştı. Birbirimizi göremediğimiz her an keyifsiz olduğum anlardı. Bir gün ailesiyle ağır bir kavga yaşadı ve ardından beraber İzmir’e orada yaşayan bir arkadaşına kaçtık. Benim gitmem gerekmiyordu ama ben onsuz yapamazdım ve onunla olmak için büyük fırsattı. İzmir seyahatimizden sonra ailesiyle bile tanıştırdı, herşey bir anda anlam kazandı ve yoğunlaştı, artık gizlemek zorunda olmadığımız bir aile vardı, hemde çok sevmişlerdi beni, oğulları gibi hemen benimsemişlerdi.

İki senemiz beraber geçti. Çoğunlukla beni sevgili veya bir eş olarak eğittikten sonra ayrıldık. Ayrıldıktan 6sene sonra farkettim ki onun için özel değildim artık. Eski sevgili, eski bir öğrenci gibiydim onun için, her ne kadar bunun farkında olmasa da, bunu kabul etmese de. O sevgililerini eğitilebilecek insanlardan seçiyordu. Karşısındakini doğru insan olarak eğitmek, onun için doğru insanı aramaktan çok daha kolaydı.

En son beni İzmir Ekonomi Üniversitesinde okumam için bırakmıştı, “oku adam ol ailene yararlı bir insan olarak bir meslek sahibi ol” şeklinde. Ardından kısa bir süre sonra ayrıldık zaten, bugün adam olduysam da onun göremeyeceği birşeydi taa ki ben inadına, beni delicesine seven, delicesine sevdiğim birisinin, kırılmasına aldırış etmeden söyleyene kadar.

İki küsür sene önceydi. Artık kendime ve geceleğe ümidim kalmamış bir şekilde okulun son senelerini sadece bitirmek olsun diye okurken ve çoğunlukla World of Warcraft oynarken, yaş olarak benden hayli küçük ama dünyalar tatlısı bir insanla tanıştım. Yaş farkı çok olduğundan başta benim için kesinlikle olmaması gereken, olmayacak birşeydi. Hatta bir süre iletişimimi de kesmek zorunda kaldım çünkü herşey yanlış gözüküyordu; zaman, mekan...

Başka kişilere ilgi göstermeye çalıştım, başka insanlarla zaman geçirdim ve bir süre sonra olması gereken bir şeyi yapma ihtiyacı duydum; onu aramak. Her ne kadar sadece bana yanlış geldiğinden uzaklaşmış olsamda aradığımda onun içinde yanlış bişey olduğunu ve yaş farkından beni kesinlikle öyle görmeyeceğini düşündüğümden, rahat davrandım. Her zamanki gibi ben isteyecektim o beni geri çevirecekti nasılsa. Fakat beni geri çevirmek bir yana, benim bişeyleri başlatmam için elinden geleni yaptı.

Yılsonu gecesi, MSN denen şeyden konuşurken içimden bir anda herşey çıkıverdi; “AŞKIM...”. hem böyle bir şeyi söylemek için çok erkendi, hem de önümüzde kocaman yanlışlar vardı, ayrıca daha onu gerçek hayatta hiç görmemiştim. Ertesi günler, hatta koca bir ay korkularla geçti, ya onu sevemezsem buluştuğumuzda veya ya o beni kart horoz olarak görürse düşünceleri.

İlk Ankara’ya gittiğimde gerçekten karşılaştığımız ilk saniyede herşey değişti, gerçekten beraber olmaya başladık. Öyle bir şekilde öptü ki ne korku kaldı, ne şüphe, ne de başka bişey; bu olması gereken insandı hayatımda. Bundan sonraki iki senede kendimin ne kadar hayattan zevk almayan birisini olduğumu anlayana kadar.

O hem yaş itibari ile, hem hayattaki istekleriyle hayat dolu bir insandı, her ne kadar bunu bana karşı gösteremese de. ilk senemizde sadece ona ona ayak uydurmak için bazı özverilerde bulundum, sonra bunların görev olmasından korkarak ve ezileceğimi düşünerek elimi ayağımı çektim. O hep yaşından beklenmeyecek kadar olgun davrandı ve herşeyi alttan aldı, bense “bu benim karakterim kızım, işine gelirse” şeklinde gerzek bir tavır içinde bulundum. Bir süre sonra onun alttan alması ve benimde özveride bulunmama durumum kolay geldiğinden iyice öküzleşmiştim. Bu sene yılbaşında onu kaybettiğimi düşünmeme neden olan şeyler oldu, çünkü kendi benliğimi kaybetmiştim. Hiç birşeyden zevk almıyor, keyifli olabilecek aktiviteleride saçma bir mantıkla sıkıcı bulduruyordum kendime, yetmiyormuş gibi ona da sıkıcı olduğunu anlatmaya çalışıp dibe çekiyordum. O yılbaşı gecesi kendime uyuz olup bunun nedenlerini yazının başındaki ilişkime kadar bir geçmişe dayandırdım ve çoook uzun süredir açmadığım defterleri açtım.

Bugün bakıp düşündüğümde ne gerzekçe hatalar yaptığımı farkediyorum, özellikle eski defterleri açıp sevdiğim insanı bu kadar kırdığım için fakat son hafta sonundan sonra farkettimki sorunu doğru yerde aramışım.

Ben duygusal gelişimimi tamamlarken biri beni eğitmiş ve söyledikleri o kadar önemli olmuşki bana “alışveriş manyağı” dediği için ben o kişiden sonra komple bundan vazgeçmişim, alışveriş yaptığım her an alışveriş yapmanın pişmanlığını duymuşum. Bana “sen sorumluluk alabilecek bir insan değilsin” dediği için herkesin sorumluluğunu benim sorumluluğummuş gibi kabullenmişim ve bana bu şekilde eğitim veren gibi davranıp sorumluluklarımı hafifletmek için karşı tarafa güvenmek yerine karşı tarafı değiştirmeye çalışmışım.

O son iki sene beraber olduğum insan beni ağır bir şekilde terkedince farkettim bazı şeyleri, birden silkindim, kendime gelmeye başladım, tabi ki her ne kadar, bu kadar uzun süre boyunca hayattan zevk almayan bir insan olduğum için, silkinmek bir yere kadar işe yarasa da, bir başlangıç oldu en nihayetinde. Şimdi o iki sene boyunca olmam gereken insanı yaşıyorum ama tabi bu seferde onsuz olduğundan bir hayata karşı isteksizlik var fakat inançlarım var artık geleceğe dair, yalnız veya birisiyle... Tabi ki ümidim o son ilişkimdeki insan kadar tatlı biriyle bunları paylaşmak fakat, eğer denk gelmezse de böyle biri, hayatımın sonu değil tabii ki.

Neler değişti:
Kız arkadaşım motora binmek istediğinden bahsettiği zaman, ona bile izin vermiyordum, şimdi arabamı sattım, askerden döndükten sonra amacım bir Harley sahibi olmak.
Hiç dışarı çıkmazken artık haftada bir eve geliyorum
İş yerinde sorumlulukların hepsini taşımaya çalışıp, sevgilimi ikinci plana atmışken, şimdi iş 3. planda; kendim, arkadaşlarım, iş....
İki senede toplasan üç bira içmişken şimdi en azından her iki geceden birinde üç bira ve 3 tequila içiyorum, yada iki duble rakı.
İnsanların her söylediğini çürütmeye çalışıp, insanların zaaflarıyla ilgilenirken artık insanların zaafları yerine artılarıyla ilgilenip, söylediklerini geliştirmeye çalışıyorum, espriyse kötü bile olsa espri yaparak.
Sevgilime karşı olan özveriler göreve dönüşür diye özverileri keserken, şimdi her insana karşı bir özveride bulunmaya çalışıyorum, göreve dönüşecekmiş gibi olsa bile.
Sürekli “Hayır” derken artı sürekli “Evet” diyorum.
Her konuda riske girmemek için önden her yaşanan şeyi engellerken, şimdi direk riske giriyorum.
Aklıma ne gelirse söylüyorum, yanlış anlaşılmaktan korkmuyorum.

Artık Yaşanmayacaklar

Ofiste, dükkan için fazladan iki üç ürünün tasarımıyla ilgileniyorum; o sırada bir hışımla giriyorsun, kendine özgü o kambur ve ayaklarını sürmek ile vurmak arasındaki o yürüyüşünle.

-Bıraktım okulu
-Hıhı... Peki... Bu sefer neden?
-Yok gerçekten bıraktım!
-Hımm... Yarında yeniden başlıycan di mi?

Bir yandan “of”larken bir yandan çantanı karştırıp içinden yazılı bir kağıt çıkarıyorsun, okul çıkış belgen. Şaşkınlığımı gizleyemeyip “E? peki şimdi ne okumayı düşünüyorsun?” diye bir gaflette bulunup soruyorum. Bir süre kavga ediyor tartışıyoruz, ardından yine o tatlı yürüyüşünle sinir olmuş bir şekilde kapıyı çarparak çıkıyorsun. Bende ne olduğunu algılayamamış bir şekilde yeniden yerime oturup, elime telefonu alıp bir kaç kişiyi arıyorum. Çok geçmeden sakinleşmiş bir şekilde ofise geri geliyorsun ve bana Bodrum’a hala gidip gitmek istemediğimi soruyorsun ve telefonla konuştuğumu farkedip yuvarlak sandalyeye atıyorsun kendini yine bir “of”la. Ben telefonda konuşurken arada “baba peki orada 100m2 civarında bir mağaza açabilir miyiz? Vitrin filan sorun olur mu?” diye soruyorum ve o ana kadar dikkatini çekmemişken birden garip garip bakmaya ve pür dikkat dinlemeye başlıyorsun.

İki ay sonra, Bodrum’daki eve yerleşmiş birbirimize pislik yaparak şakalaşıyoruz. Sen geceden biraz hasta olduğun için evdeyiz. Elinde her zamanki gibi ateş ölçerin bana laf yetiştiriyorsun.

-Kötü mü oldu geldiğimiz?
-Yok canım biliyorsun hep sadece ikimiz kalalım istemişimdir
-Guitar Hero sözünü tutacak mısın?
-Sen ateşini bi ölçsene, ateşin yoksa üzerine bişeyler giy
-Ateşim yoksa altımdakini de çıkarmayı tercih ederim
-Bu yeni edepsiz halini sevdim
-Ben hep böyleydim...
-Bunu da “bi sen bu yanımı görmedin herkes biliyo” dersen cıngar çıkar ama
-Yok bunu bi tek sadece sen bileceksin


Her ilişkide bir hayal kuruluyor öyle yada böyle. Son İstanbul gidişimde farkettimki sanki bunlardaki erkek rolü hiç bir zaman bana layık bişey olarak kalamayacak. Bu yazıyı yazarken bile Bodrum mekan olarak hariç hali hazırda diğer bir 3. şahısla yaşandığını bile düşünüyorum... Hayat boktan...

Cuma, Mart 18, 2011

Geleceği Görmek

Ortalama olarak insan %3-5 arasında beynini kullanabildiği söylenir. Bunun %10u bilinçaltımız olsa ve pasif olduğunu varsayarsak geriye büyük bir kısmın kullanmadığını görürüz. Bunlar özellikle bu yazıyı okuyanların bildiği bişey olduğunu biliyorum. Biraz olsun fantastik şeylere inanıyorsanız, beyninizin %100üne yakın bir kısmını kullandığınızda uçabileceğinize, nesneleri dokunmadan oynatabileceğinize veya bunun gibi doğa üstü şeleri yapabileceğinize inanabilirsiniz. Burada yazdıklarım aslında bunlarla alakalı değil, her ne kadar bunların olabileceğine az da olsa inanıyorsamda henüz bunun mantıklı olmadığını düşünüyorum.
Bunların yanı sıra geleceği görmek bence mantıklı ve doğa üstü olmayan sadece sıra dışı bir durum. Bugün aklını az kullanan birisi, geçmiş deneyimlerine dayanarak neden sonuç ilişkilerini görebilme yetisinede sahip bir şekilde gelişir. Mesela bir bardağın üstünden ittiğiniz zaman devrileceğini ve bir ihtimalle kırılabileceğini bilirsiniz. Biraz daha fizik ve matematik görüşlere sahip olursanız, kırılma ihtimalini kesinliklere oturtabilirsiniz. Bu neden sonuç ilişkilerine biraz daha geleceği görmek gibi bakarsak ve daha çok domino taşları gibi nedenler ve sonuçlar olarak bakmaya çalışırsak yavaş yavaş geleceği görmek kavramına yakın hissedebilirsiniz. Yani aslında insan beyninin %3-5 ini kullanarak ve geri kalan bilinç altında bulunanların desteğiyle kapsamı dar ve kısa süreli geleceği görebilir. Bugün üst düzey yöneticilerin (başarılı olanların) beynini sadece geleceği görmek için kullandığını düşünürsek ve normalin hafif üstünde insanlar olduğunu varsayarsak, bu varsaydığımız kısmın gelecek 10-20 senesini o sektörde görmekte. Diyelim ki bu insanlar beynini %6 oranında kullanıyor...
Eğer bir insan zihnini her konuda açık tutabiliyorsa, özellikle insan psikolojisi, davranış şekilleri, fizik, olasılık, matematik, sosyoloji ve toplumu oluşturan bir çoğu bilimde kendini fazlasıyla geliştirebilmişse zamanla yine normal insan kadar beynini kullanarak, iç güdülerinin kendini doğru yönlendirebilmesini sağlıyorsa geleceği görmek için 5sene sürekli teoriler geliştirse kendi hayatının geri kalan kısmını daha yaşanmadan rahat rahat kitap olarak yazabilir.
Bugün her insan bir saniye gibi kısa sürelerde gelecekte bir saniyelerini bütün detaylarıyla görür, bazıları bunun farkında olur, bazıları bunun sadece görüntü olduğuna inanır, bazılarıysa sadece umursamaz. Bu bir saniye beynimizin kendiliğinden yarısından çoğunu anlık olarak kullandığımız sürelerdir. Bu bir saniyleri sürekli hale getirmek teorik olarak mümkün fakat ciddi anlamda yüksek ve vücudumuza uyumlu bir güç kaynağına ihtiyacımız var ve bu pratikte henüz imkansızdır. Bu anlık durumların farkında olanlar bunu beyinlerini sıradaki anlık görüntüyü büyütmek için kullanabilirler ve zamanla bu bir saniyelik bir görüntü olmaktan çıkıp uzun sürelere ulaşabilir, böylece geleceği görmeye başlar.

Bunları okurken sakın benim kesinlikmiş gibi yazdığıma bakmayın çünkü bunlar bir araştırma sonucunda ortaya koyduğum şeyler değil sadece kendi mantığımla, çoğunlukla kulaktan doğma bilgilerle inandığım şeyler.

Salı, Mart 15, 2011

Sen

Sana karşı birşeyler hissediyorum, bunu yalanlayamam, sanki yokmuş gibi de davranamam ama bu aşk değil, en azından bu şekilde düşünmek veya kendimi inandırmak istemiyorum. Yanında olduğum zaman dudaklarından öpüp, elini tutarak oturmak istemiyorum. Hani bunu sen istersen olur ama ben bunu özellikle istemiyorum, içimden dudaklarına yapışmak geçmiyor. Bunun yanı sıra dudaklarından bir kere öpsem, sana olan sevgimi daha iyi anlayacağımı biliyorum.

Benden iyi bir baba olabilir, belki şimdi değil ama zamanla o noktaya geleceğimi biliyorum, çok uzun değil belki bir, taş çatlasa beş sene sonunda çocuklarımın olmasını da istiyorum ve biliyorum sende aynı isteğe sahipsin ve o gün söylemedim belki ama senden çok ama çok iyi bir anne olur. İstediğim el ele dolaşmak sokaklarda sevişmek değil, yalnızlığımızı paylaşmak ve içimizdeki bu birikmiş dünyayı aktarmak çocuklarımıza.

Biliyorum, sana karşı aşk duysam belki daha az bir yük olurdu ama bu şekilde korku gerektirecek kadar ağır bir istek değil bu, biliyorsun, bu zamanı gelince isteyeceğimiz bir şey ve ben bugün baktığım zaman senin gibi birisinin ki biraz daha ümitsiz olsam sadece senin olabileceğin bir olgu olduğuna inanıyorum.

Başa dönüp toparlamaya çalışayım çünkü bunları yazarken bir an bile duraksamıyorum ve aklımdan geçenleri olduğu gibi düşünmeden ve kurgulamadan yazıyorum.

Sana karşı ciddi bir anlamda sevgim var. Aşk değil bu, mantıklı bir sevgi, arkadaşa duyulan ama biraz fazlası. Bugün senden istediğim yada senin için olmak istediğim insan bir arkadaştan öte değil. Tek farkı isteklerime gem vurmadan var olan bir arkadaşlık. Sarılmak istediğimde sarılabileceğim, yanaklarını sıkıştırıp alnından öpebileceğim, bizim veya başkasının kıskançlığına yer olmayan.

Paylaşım benim istediğim. Herşeyi anlatabiliyorsun bana, her anlattığını herşeyimle dinleyebiliyorum, bir an bile sıkılmadan. Benimle susabiliyorsun, dalıp gidebiliyorsun, yalnızlığımı paylaşabiliyorsun. Zaten var olanları istiyorum, tek farkı bunları paylaşmak istediğim zaman yanında olabilmek, aramaya korkmadan davranabilmek.

Gizli Özne

Sürekli dönüp dönüp onun yazdıklarını okuyorum. Facebook'ta onun resimlerine bakıp duruyorum, beraber yazışmalarımızı yeniden yeniden...